SÜLEYMANİYE CAMİİ
TARİHTE BUGÜN - SÜLEYMANİYE CAMİİ
16 - 08 - 1556
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN - MİMAR SİNAN
http://www.fatih.gov.tr/suleymaniye-camii
http://tarihistanbul.com/suleymaniye-camii/
SÜLEYMANİYE CAMİİ
Dönemin Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle 1551-1558 yılları arasında dünyaca ünlü Osmanlı mimarı Mimar Sinan tarafından yapılan Süleymaniye Camii, bir mimari şaheser. Genel kanı bu caminin Sinan'ın kalfalık döneminin eseri olduğu esas ustalığının Türkiye'nin Avrupa topraklarındaki sınır kenti Edirne'de yer alan Selimiye Camii olduğu ifade edilir.
Süleymaniye Camii, Klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden biri. Her biri 3 şerefeli 75 metre yüksekliğinde 4 minareye sahip olan caminin kubbesi 53 metre yüksekliğindedir. Görende hayranlık duyguları yaratan bu camiye yakın bir başka camiye uğramanızda da yarar var.
Prof. Sıddık Sami Onar Caddesi üzerinde bulunan 1 numarada yer almaktadır. Osmanlı İmparatorluğun 10. Padişahı, Kanuni Sultan Süleyman'ın emriyle büyük mimar, Koca Sinan tarafından 13 Haziran 1550 yılında Muhteşem Süleymaniye Camii'nin temeli atılmış, böylece İstanbul'un en güzel yerlerinden birinde inşasına başlanan mabedin temeline ilk taşı, büyük alim Şeyhül'İslam Ebussuud Efendi koymuştur.
Cami, devrin kısıtlı imkânlarına rağmen yedi yıl gibi çok kısa bir sürede tamamlanmış, 7 Haziran 1557'de büyük bir törenle kapısı, Mimar Sinan tarafından açılarak hizmet vermeye; dünyanın her tarafından ziyaretçi celbetmeye,onların dikkatlerini çekmeye başlamıştır.
Mabedin, 59 milyon akçeye mal olduğu zikredilmekte, Hammer ise, maliyetinin 700.000 duka altını olduğunu ifade etmekte; bugünkü para ile bu meblağ tahminen iki trilyonu aşmaktadır 1.
Cami, 1660 yılında yangından zarar görmüş ve onarılmıştır. Sade bir yapıya sahip olan Muhteşem Süleymaniye, özellikle Sultan Mecid zamanında tamir yerine tahrif edilmiştir. Ayasofya'nm tamiri için dışardan getirilen Fossati adındaki mühendis, fil ayaklarından başlamak suretiyle kemerlere kadar macun kullanarak yağlı boya ile perişan etmiştir. Daha sonra bu boyalar büyük bir müşkilatla temizlenmiştir.
İç avlusu Birinci Dünya Savaşı'nda saraçhane olarak kullanılan cami, bir yangın daha atlatmış ve son olarak 1956 yılında Vakıflar tarafından, minareleri, kubbe ve kemerleri esaslı bir şekilde tamir edilmiştir.
Mabedin bir ana kubbesi, iki yarım kubbesi ve iki çeyrek kubbesi ile on küçük kubbesi vardır. Ana kubbe dört filayağına; kubbe kemerleri ise, dört büyük granit sütuna istinat etmektedir. 32 pencereli kubbe 27,25 metre çapında ve yerden 53 metre yüksekliktedir. Sedanın aksini kuvvetlendirmek için kubbenin içine ve köşelere, ağızı iç tarafa açık bir şekilde yerleştirilen 50 cm. boyunda 64 küp bulunmakta, bu sayede hassas bir akustik meydana gelmektedir.
Yaklaşık 3500 metrekarelik iç alana sahip olan caminin uzunluğu 59, eni 58 metre olup238 pencereden ışık almakta, kıymetli granit ve mermer sütunlara dayanan hünkâr ve müezzin mahfili bulunmakta, minber ve mihrap ise gayet güzel mermer işçilikleriyle dikkati çekmektedir.
Müezzin mahfilinin sağında madeni şebekelerle çevrili bulunan bölüm, 1918 yılına kadar kütüphane olarak kullanılmış; mevcut kitaplar aynı tarihte, Süleymaniye Medreseleri'nde te'sis edilen Umumi Kütüphaneye nakledilmiştir. Beş kapısı bulunan camiin ön kısmında, mihrabın üstünde çok güzel renkli pencereler bulunmaktadır. Devrin tanınmış üstadı İbrahim Us-ta'nın eseri bulunan söz konusu pencere camlarından giren güneş ışığını Mimar Sinan Şehper-i Cibril'e2benzetmektedir.
Cami içinde çok kıymetli dört büyük granit sütun bulunmakta, bunlardan biri İskenderiye'den, diğeri Baalbek'ten3 hususi gemilerle getirilmiş, geri kalan iki tanesinden biri İstanbul'da Kıztaşı'ndan, diğeri Saray-ı Amire'den alınarak camiye nakledilmiş, hazırlanan yerlerine konmuştur. Her biri 9,02 metre yüksekliğinde 1,14 metre çapında ve 40-50 ton olan bu dört sütunu Mimar Sinan, Dört Halife'ye benzetmektedir.
"Oldu Kabe bu Cami-i mevzun, Çihar-yar oldu bu dört sütun"
Mabed'in zemini mermerlerle döşen-mişn ve etrafı 28 kubbeli revaklarla çevrilmiş üç kapılı geniş bir iç avlusu vardır. Mezkûr kubbe kemerleri 24 sütuna dayanmakta olup 12 tanesi granit, 10 tanesi mermer ve iki tanesi de somaki mermer sütunlardır4.
2500 metrekarelik alana sahip olan avlunun ortasında bulunan şadırvan, mermer işçiliği yanında Avrupa yakasından getirilen cami suyunu taksimatta dikkati çeker. Caminin kendi haşmetine uygun tarzda yapılan dört minaresi ve on şerefesi bulunmaktadır. Minarenin ikisi üçer şere-feli diğer ikisi ise ikişer şerefelidir. "Camii minareleri" ve "Harem Minareleri" diye adlandırılan minareler, Kanunî'nin, İstanbul'un fethiyle dördüncü padişah; on şerefe de, Osmanlı İmparatorluğunun 10. padişahı olduğuna işaret etmektedir5.Semaya doğru yükselen minareler iki elini kaldırarak dûâ eden şahsa benzemektedir. Camide, bir is odasının bulunduğunu, sağlanan düzenli bir hava akımı sayesinde burada toplanan isten külliyetli miktarda mürekkebin yapıldığını, bunun yanında örümceklerin Camiye girip ağ örmelerine engel olmak için muhtelif yerlerde deve kuşu yumurtalarının asılmış olduğunu hayretle öğrenmekteyiz.
Camideki yazılar, meşhur hattat Ahmet Karahisarî ve talebesi Hasan Çelebi'nin eseridir. Son asırda Kazasker Mustafa Efendi de bazı yazılar ilave etmiştir. Yazıların bir kaç tanesi hariç tümünün metni Kur'an-ı Kerim'den alınmış, ustalıklı bir şekilde işlenmiştir. Yazıların manaları, bulundukları yerle oldukça uyum ve aheng içinde bambaşka bir hususiyet arzeder. İç avludan camiye girilen kapının üzerinde yazılan kitabe, sağ-orta-sol olmak üzere üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde Kanunî'nin vasıfları sayılmakta, ikinci bö lümde onun şeceresi (soyu) silsile halinde belirtilmekte, üçüncü bölümde ise, saltanatın devamına ve geçmişlerin ruhlarına duadan sonra mabedin üstün nitelikleri, ne niyetle ve ne zaman yapıldığı belirtilmektedir.
Mihrabın önündeki türbe, kendi parasıyla cami inşa ettiren Kanuni Sultan Süleyman'a, yanındaki türbe de hanımı Hürrem Sultan'a aittir. Mimar Sinan ise, cami bahçesinin dışında İstanbul Müftülüğü'nün yânında mütevazi bir türbede yatmakta, türbenin üzerinde Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır.
Yaklaşık 6000 metrekarelik alana sahip olan cami bahçesinin 11 kapısı bulunmaktadır. Bahçenin etrafında Süleymaniye Medreseleri diye meşhur olan beşi lise seviyesinde, biri fakülte biriside ihtisas bölümü olmak üzere yedi medrese te'sis edilmiştir.
Caminin sağ tarafında bulunan binalar, Evvel ve Sani medreseleri ile Sibyan Mektebi iken daha sonra Süleymaniye Kütüphanesine tebdil edilmiş, bir bölümü de çocuk kütüphanesi olmuştur. Köşede bulunan tıp medresesi, doğum evi olarak, onun karşısındaki bimarhane ise askeri matbaa iken son yıllarda Kız Kur'an Kursu olarak hizmet vermektedir.
Caminin kuzey cihetindeki binalar, önceleri imarethane iken daha sonra Türk-İslam Eserleri müzesi olarak kullanılmışve 1984 yılında Süleymaniye Kütüphanesi'ne devredilmiştir. Sol taraftaki Salis ve Rabi medreseleri ile mihrap yönünde bulunan Dar'ül-hadis oldukça meşhurdur.
Böylesine güzel bir mabedin hizmetine 275 kişlik bir kadro tayin edilmiş idi. İstanbul'un en büyük camii olan Süleymaniye'yi ziyaret edenlerin çoğunluğunu yabancılar teşkil etmektedir.
Vakıflar tarafından 2007 yılında restorasyonuna alınan cami, 2010 yılında bitirilerek ibadete açılmıştır.
1.C. Esad ARSEVEN Türk Sanatı Tarihi, s.168
2.Şehper: Kuş kanadının en uzun tüyü; Cibril: Cebrail (AS.)
3.Baalbek: Suriye'de Antilübnan dağlarının garp eteklerinde Şam Humus demiryolu üzerinde bulunan ve çok eski zamanlardan beri di ni bir merkez olarak şöhret yapmış bir şehirdir.
4.Ö.L. Barkan, Süleymaniye Camive İmareti İnşaatı, c.I, s.73.
5.Hadîka, c.I, s.17.
SÜLEYMANİYE CAMİİ
http://www.fatih-alparslan34.tr.gg
SÜLEYMANİYE CAMİİ
http://www.fatih-alparslan34.tr.gg