
Ahıskalılar Vakfı Başkanı Mehmet Oğuz'un verdiği bilgilere göre, Ahıskalıların bir kısmı 1959'da başta Azerbaycan olmak üzere çeşitli bölgelere göç ediyorlar. 1989'da Özbekistan'ın Fergana Vadisi'nde bir kırıma daha uğruyor Ahıskalılar. Sebebi tam olarak anlaşılmayan olaylarda yüze yakın insan hayatını kaybediyor. Özbek kisveli katiller çoluk çocuk demeden Ahıskalıları buldukları yerde öldürüyorlar, evlerini yakıp yıkıyorlar. Bir üçüncü göç dalgası böylece başlıyor. Ahıskalılar Azerbaycan, Ukrayna ve Rusya'ya dağılıyorlar. 1990'ların başında Türkiye'ye gidişler başlıyor.
Halen Azerbaycan'da yaşayan Hasanoğlu sürgün günlerini şöyle anlatıyor: "10 yaşındaydım. Babam Hasan Yusufoğlu II. Dünya Harbi'nde Almanlara karşı savaşmak için askere gitti. Kolhoz'un kararıyla mektebi bırakıp çalışmaya başladım. 17 yaşı ve üzeriler savaşa gittiklerinden köyde sadece yaşlılar, kadınlar ve çocuklar vardı. Ondan evvel, eli kalem tutan ne kadar aydın varsa, mallarını müsadere ettiler, bir kısmını kurşuna dizdiler, bir kısmını Sibirya'ya sürdüler. 1944'ün Ekim ayıydı. Ayın onbeşi falandı. Angur'un dışındaki köylerden insanları toplayıp taze demiryoluna getirdiler, yük vagonlarına doldurdular. Bizim mekteplere, istasyona askerleri yerleştirdiler. Belediye binasını karargah kıldılar. 
"Yağmur vardı. Akşam üstü örtük arabalar geldi. Evi boşaltmamız için bize beş dakika zaman tanıdılar. Daha sürgün edilmeden Gürcüler de köye geldi. Evlerimizi talan ettiler, eşyalarımızı aldılar. Babamız 'Peynirsiz yapamam, biraz peynir alın' dedi. Gittim, bir tekne peyniri aldım. Bir asker aldı, bayır aşağı yuvarladı. Yanımıza bir iki yorgan alabildik sadece. Ambarımızda, dolu dolu peynir tenekelerimiz
İskanderova, 15 gün süren tren yolculuğunda