OSMANLICA ESKİ TÜRKÇEDİR
OSMANLICA ESKİ TÜRKÇEDİR
MURAT BARDAKÇI
08 ARALIK 2014
http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1016841-osmanlica-daha-dogrusu-eski-turkce-dersi
Milli Eğitim Şûrası’nda Osmanlıca’nın liselerde önce zorunlu ders yapılmasına karar verildi ama sonra vazgeçildi. Osmanlıca, eskiden olduğu gibi seçmeli ders olarak devam edecek...
Günlerden buyana devam eden tartışmaların zorunlu ders kararının geri alınması ile bitmeyeceği, dersin mecburi hale getirilmesi çalışmalarının da devam edeceği ve meselenin daha uzun müddet gündemde kalacağı belli...
Bu yüzden ve Osmanlıca’nın okullarda mutlaka öğretilmesi gerektiğini senelerden buyana söyleyip yazmış bir kişi olarak konunun bazı önemli taraflarını maddeler hâlinde sıralayacağım:
1. Dünya üzerinde kendi diline başka bir isim vermiş, o dili bir önceki devletinin kurucusu olan hanedanın adı ile kullanma garabetini göstermiş bizden başka bir devlet yoktur! İmparatorluk Almanyası’nda yahut Avusturya’sında konuşulan dil “Hohenzollernce” veya “Habsburgça” değil “Almanca”dır... Çarlık zamanı Rusya’sında “Romanofça” değil, “Rusça” konuşulmuştur... Krallık Fransa’sının lisanı da Fransızca’dır, “Orleansca” veya “Bourbonca” demek kimsenin aklına gelmez.
Biz ise imparatorluk Türkiyesi’nin diline, hanedana nisbetle “Osmanlıca” deriz ama bu dil Türkçe’dir ve “Osmanlıca” diye ayrı bir dil yoktur. Türkiye’de konuşulan dil, meselâ okuduğunuz bu yazı Türkçe’dir ama mâlum yanlış isimlendirmeden hareket edecek olduğunuz takdirde, aynı zamanda Osmanlıca olur
GAYRIRESMÎ DİL DEVRİMİ
2. Osmanlıca derslerinde öğrenciye eski ve yabancı bir dil değil, asırlar boyunca konuşulan ve bugün de konuştuğumuz Türkçe’nin yazımında daha önce kullanılmış olan başka bir yazı öğretilmektedir. Dersin temelinde “yabancı bir dil” değil, “başka bir yazı” vardır. Dolayısı ile “Osmanlıca” sözü de yanlıştır ve bunun yerini geçmişte kullanılan ama şimdi unutulmuş olan “Eski Türkçe” ibâresinin alması lâzımdır.
3. Cumhuriyetin ilk senelerindeki siyasî havanın ve daha sonraları da ideolojinin tesiri ile millete Osmanlıca’nın Arapça ve Farsça ağırlıklı başka bir dil olduğu, şeklinde yanlış bilgiler verilmiş ve bu kanaat maalesef yerleşmiştir. Osmanlıca yahut Eski Türkçe derslerinin en büyük faydası öğrencinin meselenin aslını öğrenmesi, yani Osmanlıca ile Türkçe’nin aynı diller olduğunu anlamasını sağlayacak olmasıdır.
4. Harf Devrimi ile Dil Devrimi, farklı kavramlardır. Türkçe’nin fakirleşmesi ve bugünün gençlerinin 150, haydi bilemediniz 200 kelime ile konuşur hâle gelmelerinin sebebi Harf Devrimi değil, resmen vârolmamasına rağmen ideolojik maksatlarla ve şiddetli şekilde yürütülmüş olan Dil Devrimi’dir. Millet bu gereksiz uygulama yüzünden bugün 1950’lerin, 60’ların gazetelerini bile anlamayacak bir dil fukaralığına düşmüştür ve Eski Türkçe derslerinin bir faydası da kelime dağarcığının artışını sağlaması olacaktır.
5. Osmanlıca yahut Eski Türkçe derslerinde, “gramer” bahsinden mutlaka uzak durulması gerekir. Maksat öğrenciye Refik Halid, Hüseyin Rahmi, Reşad Nuri gibi Türkçe’nin önemli yazarlarının eserleri ile 1900’lerin başındaki gazeteleri orijinallerinden okuyabilme bilgisini vermek ve daha gerilere gitmeyi heveslilere bırakmak olmalı, akademisyenlerin “gramer” merakı işe karıştırılmamalıdır. Zira, derslerde Eski Türkçe, yani eski alfabe ile beraber bir de “Osmanlıca Grameri” öğretilmeye kalkışılacak olunursa, bu iş okulda senelerce yabancı dil diye sadece gereksiz gramer kurallarını öğrenen ama o yabancı dilde doğru dürüst bir cümle kuramayan öğrenciler misâli eski harfleri okuyamayan mezunlar verilir.
‘DİL FAŞİZMİ’ MERAKI
6. Eski harfleri yazmayı öğretmek gereksizdir, bugün o yazıyı okuyabilenin de hatasız şekilde yazması artık imkânsız gibidir ve sadece okumanın öğretilmesi ile yetinilmelidir.
7. Üniversitelerimizin edebiyat ve tarih bölümü mezunları Eski Türkçe bakımından maalesef kifayetsizdirler ve Eski Türkçe imam-hatiplerde de ciddî şekilde öğretilmemektedir. Ders zorunlu hale getirilecek olursa, öğretmenler birkaç aylık kurstan geçirilmedikleri takdirde bir neticeye varılamaz!
Ve en önemli husus: Bazı kesimlerin Eski Türkçe’nin bir ucube, “Araplaşma” yahut “geriye gitme” değil; memleketin bin küsur senelik kültürü olduğunu, bu yazıyı öğrenenlerin önünde yepyeni ve geniş bir ufkun açılacağını farketmeleri ve kapıldıkları “dil faşizmi”ni de artık bir tarafa bırakmaları şarttır
OSMANLICA TÜRKÇEDİR
http://www.risalehaber.com/osmanlica-kuran-harfleriyle-yazilan-turkcedir-200385h.htm
Dil bir milletin hafızasını, imanını, irfanını kültürünü ifade eden geçmiş ile gelecek arasında köprü kuran önemli bir araçtır. Bir dili anlaşılmaz kılmak belki o millete yapılacak en büyük suikasttır.
Bir şeyin tanınması için öncelikle tanımının çok iyi yapılması gerekmektedir. Onun için Osmanlıca’yı anlamak için tanımının iyi yapılması gerekiyor. Ayrıca Osmanlıca mı, Osmanlı Türkçesi mi? Hangisi daha doğru bir isimlendirme oluyor?
Peki, nedir Osmanlıca? Osmanlıca demek doğru mudur? Osmanlıca Türkçeden ayrı bir dil midir? Osmanlı döneminde konuşulan Türkçe midir? Edebi Türkçe midir? Bazılarının dediği gibi Türkçenin İslâmileştirilmiş hali midir? İslâm harfleri ile yazılan bir Türkçe midir? Günümüz Türkçesini İslâm harfleri ile yazdığımız zaman Osmanlıca olur mu? Öncelikle şuna karar vermeliyiz; Osmanlıca bir konuşma dili midir? Yoksa bir alfabe meselesi midir?
Herkesin bu sorulardan birinin veya birkaçının cevabının Osmanlıca’nın tanımı olabileceğini söylediğinizi duyar gibi oluyorum. Osmanlıca bin senelik Türk İslâm tarihinin, kültürünün, medeniyetinin, biliminin, felsefesinin oluşturduğu, İslâm harflerini alfabe olarak kabul etmiş bir milletin konuşma ve yazı dilidir. Osmanlıca muhteva ve şekil itibariyle birbirinden ayrılmaz üç unsurdan oluşuyor. Osmanlıca’nın elbisesi İslâm harfleri, vücudu kelimeler, ruhu kelimelerin manalarıdır.
İlhan Ayverdi bir yazısında: “Dil taşıyıcıdır; bir milletin kültürünü, sanatını, îmânını, düşünüş sistemini, yaşayış özelliklerini, sâhip olduğu değerleri dünden bugüne taşıyan kutsal bir nehir gibidir…” demektedir. Osmanlıyı anlamak için onun anlaşma dili olan Osmanlı Türkçesini anlamak zorundayız.
Osmanlı araştırmalarında etkili ve yetkili bir isim olan İlber Ortaylı bir yazısında Osmanlıcayı şöyle tanımlar:
“Osmanlıca, Avrupa dillerindeki Ottoman, Osmanisch kelimelerinin yanlış çevirisidir. Bir dönemi ve bir üslubu nitelendirmek için yanlış kullanılan sıfat, üstelik bir de isim haline getirilip kavramlaştırılmış ve bilgisizce bir kimlik kompartımanına dönüştürülmüştür. Osmanlıca öyle Fransızca ve Rusça gibi ayrı dil olarak anlaşılamaz, Arap harfleriyle yazılan bir Türkçedir. Her dil asırdan asıra bazı değişiklikler geçirir ama bu durum ayrı bir dilden söz etmeyi gerektirmez. Nihayet anneannemizle dedemizin mektuplaşma dilidir. Birçoğumuzun bu mektupları okutmak için ümmi köylüler gibi adam aradığı gerçektir.”
Mesele sadece Osmanlıca harflerini öğrenmekle de sınırlandırılamaz. Osmanlı medeniyetini, ilmini, irfanını bilmeyen Osmanlıcayı tam olarak okuyamaz. İslâm kültürüne yeterince hâkim olmadan, herhangi bir Osmanlıca metni tam olarak okuma imkânı yoktur; çünkü harfleri tanısanız da, eğer o kelimeyi bilmiyorsanız, okuyamaz, dolayısıyla da anlayamazsınız.
Hilmi Yavuz bir yazısında bu konu ile ilgili olarak şunları söylemektedir: “Elbette mesele sadece Osmanlı harflerini öğrenmekle sınırlanamaz. Osmanlı paleografyası, Osmanlıcaya giriş için gerekli, ama yeterli değildir. Dile yeterince hâkim olmadan, herhangi bir Osmanlıca metni okumak imkânı yoktur çünkü. Harfleri tanısanız da, eğer o kelimeyi bilmiyorsanız, okuyamaz, dolayısıyla da anlayamazsınız. Osmanlıca kurslarında ders veren öğretmenler, bu meselenin hiç şüphesiz, farkındadırlar.”
Osmanlıca adıyla günümüz de kabul göre Osmanlı Türkçesi özellikle Arapça ve Farsçadan etkilenmekle birlikte özgün bir dil olarak gelişimini sürdürmüştür. Günümüz Türkçesinin de ana kaynağı durumundadır.
Attila İlhan Osmanlıcanın tanımını şöyle yapar: “Osmanlıca, Türklerin yüzyıllar boyunca geliştirdikleri özgün bir dil, Arapçadan da, Farsçadan da yararlanmış, ama ikisi de olmamış; yeni Türk kuşakları Osmanlıcayı anlayabilmelidir ki, gelecekle geçmiş arasındaki köprüyü sağlam kurabilsinler!” Osmanlıca’nın özgün bir dil olduğunu yapay bir dil olmadığını ifade eder.
Aslına bakarsanız herkesin bir Osmanlıca tanımı var. Bu tanımları kişilerin dünya görüşleri şekillendirmektedir.
Bir kısım insanlara göre Osmanlıcadır; çünkü Osmanlı dönemine aittir günümüze ait değildir. Bir kısım insanlara göre İslâm yazısıdır; çünkü alfabesi İslâm yazısıdır. Bazıları edebi dil der; çünkü zevk-i selimi Osmanlı Türkçesinden zevk alır. Bazılarına göre Osmanlı Türkçesidir; çünkü Osmanlılar döneminde kullanılmış, zamanımızda ise geçerliliğini yitirmiştir. Bizim anladığımız ise şudur: Osmanlıca’nın iki yönü vardır. Birisi dili, diğeri elifbası… Dili itibarıyla Edebi Türkçeyi, yazısı itibarıyla Kur’an harflerini ifade eder.
İrfan Mektebi
Kaynak:
Osmanlıca Kur'an harfleriyle yazılan Türkçedir
TÜRKİYE GAZETESİ
PROF.DR AHMET ŞİMŞİRGİL İLE GAZETECİ HALİL ÖNÜR RÖPORTAJ
http://www.turkiyegazetesi.com.tr/kultursanat/221682.aspx
OSMANLICA TÜRKÇEDİR
"Her Türk'ün mutlaka bilmesi ve okuması gerekir. Onu bilmek bin yıllık kültürünü, medeniyetini, sanatını, ilmini, tarihini, ahlâkını bilmektir."
Önce, son günlerin tartışma konusu olan Osmanlıca ile söze başlamak istiyorum. Osmanlıca dil tartışmaları hakkında siz ne düşünüyorsunuz
Osmanlıca Türkçedir. Bugünkü Türkçemiz Latin harfleri ile yazıldığı gibi Osmanlılar döneminde ise Türkçe, zenginleştirilmiş Arap alfabesi ile yazılıyordu. Her Türk'ün mutlaka bilmesi ve okuması gerekir. Onu bilmek bin yıllık kültürünü, medeniyetini, sanatını, ilmini, tarihini, ahlâkını bilmektir. Bilmemek ise bunlara düşman olmaya kadar götürür. Körü körüne Osmanlı düşmanlığı yapanlar şayet yüz yıl önceki Türkçe kitaplarını okuyabilseydi ecdâdını anlardı. Dilini kaybeden özünü kaybeder
Bugüne kadar birçok tarihçi ile karşılaştım ama, siz Osmanlıyı daha farklı savunuyorsunuz. Bu Osmanlı tutkusu nereden geliyor
Otuz yılı aşkın akademisyenlik hayatımda şunu gördüm. Pek çok tarihçi Osmanlıya iftira atıldığını görüyor, biliyor fakat iş savunmaya veya doğruları anlatmaya gelince çeşitli sebeplerle susmayı tercih ediyor. Bu durum Osmanlı düşmanlarına ve iftira atanlara daha bir cüret veriyor. Bunlara karşı doğruları da aynı açık yüreklilikle yapmak lazım... Farklılık buradan kaynaklanıyor. Heyecan ise tarihin kendisinde var. Tarihi kimya, matematik gibi anlatamazsınız. Sevinci, hüznü, savaşı, barışı aynı ses tonuyla anlatmak olmaz. Tarihçi biraz da yaşamalı diye düşünüyorum. Diğer taraftan Osmanlı benim ecdâdım. Benim geçmişim. Benim tarihim. İnsanın tarihine, geçmişine ve ecdâdına tutkusunun olması çok normal... Asıl Osmanlı düşmanlarına bu husumet tutkusu nereden geliyor diye de düşünmek gerek değil mi
TARİHİMİZ YENİDEN YAZILMALI
Çok doğru. Bizzat bende de okul yıllarında öğrendiğim tarih bilgisinin eksik öğretildiği ve Batı yanlısı verildiği kanaati var. Bize öğretilen tarih doğru mu değil mi Sizce tarihimiz yeniden yazılmalı mı
On yıllarca öyle yanlışlar edildi ki bunları düzeltebilmek için uzun yıllar çalışmak gerek. Belki bugün o yanlışların çoğu yapılmıyor. Ancak bugün de tarihimiz verilmesi gerektiği şekilde verilmiyor. Bu itibarla tarih kitaplarının yeniden yazılması gerekir. Hangi sınıfta ne, ne kadar verilmesi lazım iyi değerlendirilmelidir. İlkokul ve Liselerde tarih şuurunun oluşmasına yarayacak bilgiler sunulmalıdır. Gereksiz bilgilerle öğrenci tarihten nefret ettirilmemelidir. Batı sanatı, romanı ve dizileri ile tarihine destek olurken, biz aynı yollarla tarihe düşmanlığımızı devam ettiriyoruz maalesef
Gerçek Osmanlı tarihini nasıl öğrenebiliriz. Bununla ilgili kaynaklar, çalışmalar var mı Neler
Elbette ki ana kaynaklarından öğrenilir. Arşiv vesikaları ve döneminin eserleri bu konuda en önemli vesikalardır. Bu belgeler Osmanlıda fazlasıyla bulunmaktadır. İşte bu belge ve vesikaları önyargısız olarak kullanan ve değerlendiren tarihçilerin eserlerini okumakla doğru bilgiye ulaşılabilir
Osmanlıyı anlatan KAYI serisi fikri nasıl doğdu
Öğrencilerimin değişmeyen suallerinden biri bu... Hemen her sene aynı suallerle karşılaşıyordum. Padişahlarla ilgili akıl almaz iftiralar, entrikalar, harem, devşirme meselesi ve daha nice konularda yalan yanlış bilgiler. Bunları sadece talebelerime anlatmakla iş bitmeyecekti. Yazmam ve diğer bölümlerde okuyan herkesin istifadesine sunmam gerektiğini anladım. İşte o zaman Ka-yı serisi ortaya çıkmaya başladı
Seri kaç kitaptan oluşuyor Sizce istediğiniz kitleye ulaşabildiniz mi Kitaplarınız ilgi gördü mü
Şu anda altı kitap oldu. İnşallah tamamlandığında on bir kitap olacak. Kayı kitapları ilmi bir eser. Üslubu ise hemen herkesin rahatlıkla okuyup anlayabileceği bir tarzda kaleme alındı. İlgi ve memnuniyeti her vesile ile görüyorum. Zira okuyan herkes dostuna ve ahbabına tavsiye ediyor. İstediğim kitle ise tüm Türkiye'dir
Osmanlı Devleti neden uzun ömürlü oldu
Bunu Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'ye nasihatinde görebiliriz. O nasihatler Osmanlının anayasası hükmündedir. Kayı 1'de uzun anlattığım üzere bu temelin dört direği vardır. Bunlar edep, yerine adam yetiştirmek, ilim ve adalettir. İşte Osmanlıyı cihanşumül yapan bu prensipler olmuştur
Osmanlı'nın bir cihan imparatorluğu olmasında Sultan Süleyman'ın etkisi nedir
Fatih Sultan Mehmed Türk birliği, II. Bayezid Han kültür, Yavuz Sultan Selim Han ise İslam birliği hamlelerini gerçekleştirmişti. Kanuni Sultan Süleyman birlik ve beraberliğini tamamlamış olarak devraldığı bu ülkeyi, haşmetli bir cihan devleti yaptı. İşte bu büyük başarı Türk-İslam birliğinin neticesiydi. Bundan büyük dersler çıkarmak gerekir
Böyle güçlü bir devlet ne oldu da dağıldı
Bunda son üç yüz yıl içerisinde işlenen nice hataların ortak tesiri vardır. Ancak en önemli sebep defalarca tekrarlanan ve bir devlet için felaket olan darbelerdir. Nihayet ittihat ve terakki darbesi ise Osmanlı Devletini yıkıma götüren en büyük talihsizlik olacaktı
Bugün Ortadoğu kaynayan kazan. Osmanlının yokluğu hissediliyor mu? Osmanlı olsa idi yeniden bu bölgede düzen sağlanır mıydı
Ortadoğu'yu karıştıranlar Türkün ve Müslümanların düşmanlarıdır. Böl parçala ve zengin kaynaklarını sömür politikası içerisinde işlerini görüyorlar. Bölünmüş Müslümanlar da birbirlerini boğazlıyorlar. Güçlü ve adil Osmanlı idaresi her zaman huzur vesilesi idi. Müslümanlar kıymetini bilmeyince Cenabı Hak o nimeti ellerinden alıverdi. Sonuç meydanda hepimiz ibretle izliyoruz
DİZİLERDEKİ OSMANLI
Osmanlının kuruluş tarihi tartışılıyor. Sizin görüşleriniz nedir. Mesela TRT'deki Ertuğrul dizisinde de Ertuğrul'un babası Süleyman şah gösterilmiş, siz ise Gündüz Alp diyorsunuz
Böyle başka muallak bilgiler var mı
Halil İnalcık Bey Osmanlının kuruluş tarihi olarak 1302 yılını ortaya attı. Basının yaygarası dışında hiçbir Osmanlı tarihçisi bu iddiaya iltifat etmedi. Zira 1299'da Osman Gazi adına hutbe okutmuştu. Hutbe ise saltanat alametidir. Ertuğrul dizisi yanlış kurgu üzerinden gidiyor. Evet, Ertuğrul'un babası Süleyman Şah değil. Bunun yanlış yansımaları daha olacak. O zaman Ahlat'ta Haçlılar ve Tapınak şövalyeleri diye etkin bir güç yok. Kayılar Moğollardan kaçıyorlar. Ancak dizide Moğollardan eser yok. Ayrıca Süleyman Şah'ın sol eliyle yemek yemesinden, Kayı'nın ongunu (arması) olan şahin kuşu yerine domuz başı konulmasına kadar bir dizi hatalar var. En korkuncu ise Kayıların yeni Müslüman olmuş gibi sunulması. Açıkçası senaryoyu Kayılara uygun bulmadım
Peki Muhteşem yüzyıl dizisi
Açıkçası ben bu diziyi ısmarlama olarak görüyorum. Osmanlının imajını bir kez daha yok etmek üzere kurgulandı. Doğru tek bir karesi olmayan bir diziydi. Yanlışlarını silmek sadece Türkiye'de yüzyılları alır. Peki, sattık diye övündükleri seksen ülkede yaptığı tahribat nasıl silinecek. Reyting kaygısıyla dizi çekerseniz yanlışları silmek bir yana yeni yanlışları eklersiniz. Ertuğrul dizisinde bu görülüyor. Kösem Sultan dizisini bilmiyorum. Bu mantıkla zor.
Hürrem Sultan'ın Osmanlı tarihindeki yeri nedir
Kanuni Sultan Süleyman'ın otuz sekiz yıllık sevgili eşi. İffetli, namuslu, yetenekli bir hanımefendi. Bir Osmanlı padişahının annesi... Yaptırdığı eserlerle Osmanlı kadınları içerisinde belki en hayırseveri
Osmanlıda harem çok konuşuldu. Harem nedir
Bilirsiniz Harem haramdan gelir. Onun ancak teşkilatı yani işleyişini bilebilirsiniz. Buna rağmen Osmanlının en bilinen tarafı gibi yalan yanlış nice eserler yazıldı. Burası padişahın, annesinin, eşlerinin ve çocuklarının yaşadığı özel bölümdür. Ayrıca cariye denilen kadın hizmetliler vardır. Harem Enderun gibi bir mekteptir. Kadınlar akademisidir. Hanedana olduğu kadar enderunda yetişen devlet adamlarına eş hanım yetiştiren bir kurumdu. Bu konuda "Valide Sultanlar ve Harem" kitabım okunabilir
Son olarak okurlarımıza ne söylemek istersiniz
İnsanlar Osmanlı hakkında yanlış bir söz duyduklarında önüne koskoca bir soru işareti koysunlar. Osmanlıyı yargılamasınlar, araştırsınlar. Sonunda iyi ki araştırmışım ve okumuşum diyeceklerdir. Ecdâdlarının altın harflerle yazılmış, başlarını eğdirmeyecek şerefli bir tarih bıraktıklarını göreceklerdir.
OSMANLIYI OSMANLI YAPAN NASİHAT
Ey bağlarımın tatlı meyvesi olan Oğul! Saltanatına mağrur olma. Unutma ki dünya Hazreti Süleyman'a kalmamıştır. Unutma ki dünya saltanatı geçicidir. Lakin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve Peygamberimiz Aleyhisselamın şefaatine mazhariyet için bu fırsatı iyi değerlendir! Dünyaya ahiret ölçüsüyle bakarsan; ebedi saadeti feda etmeye değmediğini göreceksin.
Prof. Dr. Ahmet ŞİMŞİRGİL
1959'da Boyabat'ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı yerde tamamladı. 1982'de Atatürk Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü'nden mezun oldu. 1983'te aynı bölümde Araştırma Görevlisi olarak vazifeye başladı. 1990'da "Osmanlı Taşra Teşkilatı'nda Tokat (1455- 1574)" isimli çalışmasıyla, Marmara Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih bölümünde Tarih Doktoru unvanını aldı. 1997'de Doçent olan Ahmet Şimşirgil, 2003'te Profesör kadrosuna atandı. Halen aynı üniversitede öğretim üyesi olarak gö- revine devam eden Şimşirgil'in Osmanlı siyasi hayatı şehir tarihi ve teşkilatı ile ilgili birçok basılmış eseri ve çeşitli dergilerde yayınlanmış çok sayıda ilmî makalesi bulunmaktadır. Kayı serisi kitapları oldukça ilgi görmektedir
http://www.fatih-alparslan34.tr.gg