http://www.fatih-alparslan34.tr.gg

TÜRK İLE İSLAM









TÜRK'LER KILIÇ ZORUYLAMI MÜSLÜMAN OLDU

FORUM ALACAHİSARLIK İSTANBUL 

AHMET TAHİR YILDIZLI

Bugün forumda yayınlamak istediğim
Farklı bir konu var 
Son zamanlarda gündeme taşınan bir iddia var 
Aslında,ara sıra siyonistler tarafından
Geçmiş tarihlerdede,bu iddia gündeme taşındı 
" Türk'ler Araplarla savaşarak
Kılıç zoruyla müslüman oldu " iddiasına ilişkin
Vermek istediğimiz bir kaç cevap var 
Bu konu ile ilgili yazıları,aşağıya sıra sıra alıntıladım
Bu arada,bir sitede okuduğum yazı,dikkatimi çekti,özetle aktarayım
Annesi fin,babası Oğuz Türkü olan birinin
Türkçü değil,turancı olabileceği iddiasına  karşı
Turancılığın,turan kavimlerinin ülküsü olduğu 
Turancılıkla türkçülüğün ayrı düşünülemeyeceği  
Bu yapılırsa,müslüman türk ile hristiyan türkün ayrı düşünüleceği 
Finlilerin Sami ve Fin-Ugor iken 
Araplaşmaya dönüşmüş Oğuzlar gibi
Finlilerin,hristiyanlaşmış bir Türk kavmi olduğu belirtilerek
Türkçülük ve Turancılık akımında,aslında din kavramının önemli olmadığı
I
rkçılığın önemli olduğu belirtilmiş 
Bu arada,Oğuz Türklerine Araplaşmış iddiası oturtulmuş
Osmanlının kurucusu Osman bey,Oğuzların kayı boyundandır
Dolayısıyla bu söylem,Osmanlının Araplaştığını   
Müslüman olunca Türklerin,Arap olduğu iddiasını doğuruyor 
Bu ne demektir,buradan hangi fikre ulaşılması düşünülüyor 
Türk kalınması için,islamiyetin reddedilmesimi gerekiyor  
Müslüman olduktan sonra,İslamiyetin çizgisinde hareket edileceği için
Allah ve Resulü ile Kuran-ı kerimin hükümlerine uyulacağı için 
İslamiyette ırkçılığın yeri olmadığına  göre
Türklerde,temelde ırkçılık,yüzyıllardır olmadığına göre
Osmanlının,bir Türk devleti olmasının yanında
Fatih Sultan Mehmed'den sonra,bir dünya devleti haline gelip
Genelde Türk olmayan devlet ve ulusların 
İdare edilirken,Türkçülük ile idare edilmesinin zor olacağı için
Türk-İslam modeli seçildiğine göre 
Irkçılığın 19. yüzyıl ideolojisi olup,Türklerin ürettiği bir fikir akımı olmayıp
Osmanlı devletinin yıkılması için,Arap-Türk düşmanlığıyla birlikte
Dünyadaki tüm ulusların,birbirlerine düşman edilmesi için
1. ve 2. dünya savaşıyla birlikte,ülkelerin paylaşılması amacıyla 
Siyonistler tarafından,ırkçılığın dünyaya yayıldığına göre
İslamiyete girişimizin bir savaş neticesindemi
Yoksa zorlamı olduğunun  
Yeniden hatırlatırmasındaki amaç nedir diye düşünüyoruz
Bu arada,hemen bir alıntı yaparak,konumuza devam edelim
Forum AlaturkaOsmanlı İstanbul'da yayınlanan
Osmanlı ve Mehter Musikisi Konulu
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden
Vahit Necip Arslanoğlu'nun yazısında
Özellikle al
tını çizmek istediğimiz bir şey var
Vahit Necip şunu aktarıyor 
" Osmanlınında dağılma sebepleri nden birisinin
19. yüzyıl siyonist-ırkçılığın yayılmasıyla olduğu
Bilinmekt edir
Bu çizgide ön plana çıkan Türkçülük
Osmanlı devleti döneminde
Jöntürk hareketi ile karşımıza çıkan,farklı bir Türkçülük'tür
Osmanlı devletini yıkmak için,Jöntürkler,batılılarla birlik olmuşlardır. 
Günümüz siyasetin deki,Milliyetçi Hareket Partisi çizgisindeki
Türkçülük ise devletine milletine bayrağına ve ezanına sahip çıkan
Bir Türkçülük hareketid ir
Osmanlı döneminde eğer,Milliyetçi Hareket Partisi çizgisindeki
Türkçülük,ön planda ve Jöntürklerde olsaydı 
Osmanlı bu kadar kolay yıkılmazdı
Osmanlı,kendi içindeki devletler arasında
Jöntürklerin çizgisindeki,ırkçılık veya aşırı türkçülüğün,yayılması halinde 
Bünyesindeki devletler in,bir arada tutulamay acağını
Dağılma sürecine girileceğini bildiği için
Irkçılık veya aşırı türkçülükten kaçınmıştır " diyor
Şimdi,
Arap düşmanlığının yayılarak
Türklerin islamiyeti bırakıp,yeniden Paganist veya Şaman olması 
Şaman olduktan sonrada
Araplara " bizi zorla müslüman yaptınız " diyerek
Araplarla savaşılması ve Turan devletinin kurulmasımıdır amaç
Araplardan önce,Turan devletinin kurulmasına engel olan
Rusya ve Çin'dir,Araplarıda kendimize düşman ederekmi
Rusya ve Çin ile savaşacağız 

Alparslan,anadoluyu fethederken,şaman değildi müslümandı 
Fatih Sultan Mehmed,İstanbulu fethederken,şaman değildi müslümandı
Türkler Çanakkalede," Allahu Ekber " nidalarıyla savaşıp
"  Eşhedü Enne La ilahe İllallah Ve Eşhedü Enne 
Muhammeden Abdühü ve Resuluhü " diyerek 
İslamiyetin şehadet mertebesine kavuşurken
Turancılıkla birlikte,islamiyetten çıkıp
Şaman olup,şehit olarakta ahirete gidemeyeceğinize göre
Bünyesinde 64 irili ufaklı devleti ve toplumu 
20 milyon km2 lik bir coğrafyada,barış içinde 
Adaletle yönetmesini bilen,Osmanlı devleti varken
Turancılık akımı ile turan devletini kuramamışken
Osmanlıdan sonra,parça parça edilen Türk devletleri ile
Araplarıda kendimize düşman ederek
Rusya ve Çin ile savaşarak
Turan devletini kuracağız fikri
Çok akıl ve mantık içerikli olmasa gerektir
Turanizm,türk devletlerini birleştirmek için
Teoriler üreten,bir fikir akımıdır
Bu akımı tüm Türk olanlar,elbette destekler
Bizlerde bir Türk olarak,bunu destekleriz  
Teoriler önce hayalcilik ile başlar
Ancak,tarihten bugüne ve dünya genelindeki
Bazı gerçeklerinde,göz ardı edilmemesi gerekir 
Turan devletinin kurulması için
Önce " Türk'ler Araplarla savaşarak 
Kılıç zoruyla müslüman oldu " iddiası ile
Türk-Arap düşmanlığının yayılarakmı 
Bu Turan devletinin kurulması düşünülüyor 
Türklerin savaşçı bir kavim olduğunu,herkes ile savaştığını biliyoruz
Ve Araplarlada savaştığını biliyoruz 
Türklerin ( Müslüman olmadan önce ) Çinlilere karşı
Araplarla birlikte ortak güç oluşturarak,savaştığınıda biliyoruz
Ancak,Türklerin,kendi ırkı olan Türklerlede savaştığını biliyoruz
Konuyla ilgili yazılara geçmeden önce şunu söyleyelim
Arapların,Türkleri zorla müslüman yaptığı söylemini desteklemek 
Siyonizmin işine yarar
Türklerin veya Arapların hiç bir işine yaramaz 
Bütün müslümanlar ve Türkler bu söylemden zarar görür
Araplarla Türklerin arasını açarak 
Ve Osmanlı Devletini yıkarak 
Moiz Kohen ve bazı vatan hainlerinin ve casusların 
Irkçılığı,Türkler ve diğer milletler arasında yaymak için  
Nefret ve kan içerikli söylemleri,geliştirmek için çabaladığını biliyoruz
Türk Arap düşmanlığını körüklemek,yeni bir şey değildir 
Bu daha önceki yüzyıllardada,siyonistler tarafından planlanmıştır
Ve uygulamaya konulmuş eski bir oyundur  
Araplarla Türkleri düşman etmek için
Arabistanlı Lawrence ve Osmanlı Paşası olan bir zatın 
Karşılıklı olarak Arap ve Osmanlı-Türk düşmanlığını yayarak
İngilizlerin,Osmanlı toprağı olan Orta-Doğuyu ele geçirmeleri için
Ortak çalıştıklarınıda biliyoruz
Bu hain Osmanlı paşasının,Türk ismini kullanarak
Lawrence isimli yahudininde,Arap ismini kullanarak bunu yaptığını biliyoruz
Ancak,Aziz Türk Milleti
Osmanlı Devletini yıkan
1. ve 2. dünya savaşlarıyla,dünyayı kutuplara bölen
Perde arkasında vahşet ve şiddet ile beslenen
Bütün devletleri,bu şekilde istediği gibi idare etmeye çalışan 
Bu Siyonizmin kirli oyunlarına gelmeyecektir. 
Türkler müslümandır
Ve bu saatten sonra,Araplara düşman olup
Allah'ı inkar edip,Şamanist olup
Kuran'ı ve Peygamberimiz Hz.Muhammed sav Efendimizi
Kötüleyerek,siyonizmin kirli tuzaklarına düşmeyecektir 
Türkler zamanında nasıl ( Müslüman olmayan Karluk Türkleri )
Ortak düşmanı olan Çinlilere karşı 
Araplarla birlikte hareket ederek savaştılarsa
Şimdide ortak düşmanımız olan
Siyonizm ile savaşmasını elbet bilecektir 
Arap Türk düşmanlığı oyununa gelmeyecektir 
Birlikten kuvvet doğar
Bu zamandan sonra
Zorla müslüman olduk diyerek,islamiyeti bırakıp 
Araplarla düşman olmamız,hayra alamet olamaz
Türklerin,Çinlilere karşı,Arapların yanında yer aldığı gibi
Bu günde Arapların safında,siyonizme karşı savaşmayı bileceğiz
Yoksa,Arap Türk düşmanlığını körükleyerek
Elimize zarardan başka bir şey geçmeyeceği
Tarihten ders alınarak,açıkça görülmesi gereken bir gerçektir     
Türkler,İslamiyetin kılıncıdır ve halefidir 
Bazı,Türk isimleriyle karşımıza çıkıp
Irkçılık yapan Moiz Kohen gibi siyonistlerden
Türklüğü öğrenecek değiliz 
Osmanlı yıkıldıktan sonra
Rusya ve Çin
Türkleri boyunduruk altına almıştır
Doğu Türkistanda Türkler,zulüm görmektedir
Osmanlı varken,bu zulüm bu derece değildi 
O halde,Osmanlıyı dışlamak yerine,sahip çıkmamız gerekmezmiydi 
Türkler arasında,siyonizmin aşırı ırkçılığını yaymak
Arap düşmanlığını körüklemek 
Ve Türkleri islamiyetten kopararak
Şaman yapmak yerine
Rus ve Çin'in boyunduruğundaki Türklere
Farklı yollardan yardım etmemiz gerekmezmi
Türkçü Hüseyin Nihal Atsız'ın
İslamiyet ile Türkçülüğün,bir arada olamayacağı anlamına gelen
Açıklamaları vardır,örneğin
(  Türkçülük ve Siyaset - Ötüken Neşriyat 26 Temmuz 1972 )  
" İslam beynelmilelciliği davası güdenler de
Hep milliyetçi olduklarını söylerler.
Türkçülük,bu türlü eksik ve yanlış milliyetçiliklerin hepsini reddeder "
Demektedir
İslamiyetin,Türklerin milli dini olduğuna ilişkinde
Açıklamalarıda vardır
Nihal Atsız 
Türk Ülküsü-Ötüken Neşriyat 11.Basım Sayfa 85 te
" Milleti yapan unsurlardan biri de din olduğuna göre
Türkler’in dini üzerinde de durmaya mecburuz.
Hiç şüphe yok ki, Türkler’in dini müslümanlıktır.
Eski dinimiz olan,Şamanlık’dan da bazı unsurlar alarak
Bir Türk müslümanlığı haline gelen bu din
On yüzyıldan beri,bizim milli dinimiz olmuştur. " 

Demektedir
Hüseyin Nihal Atsız'ın 
İslam ile ilgili görüşlerine ilişkin
Aşağıdaki Video bir örnektir  
https://www.youtube.com/watch?v=p0L2zepDjRA


Türkçü Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
https://www.asikurtlar.com/basbug-alparslan-turkes-ve-islam-inanci.html
“ Türklük gurur ve şuuruna
İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa
Adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe
Kısacası Hak yolu, hakikat yolu, Allah Yolu’na çağırıyorum. ‘
Derken imanlı ve ahlaklı bir gençliğin olmasını istiyordu.
Bu nedenledir ki,
" Tanrı dağı kadar Türk,Hırda dağı kadar müslümanız” diyerek
Kimliksiz ve milliyetsiz bir müslüman tipi icat etmeye yönelen
Güruhlara şiddetle set çekti.
Başbuğ Alparslan Türkeş
Türk Milleti’nin, Allah tarafından
Yüksek vasıflarla yaratılmış bir millet olduğuna inanırdı.
Türklükle İslamiyet
Bin yıldan beri aynı mukaddes potada kaynaşmış
Etle tırnak misali
Ayrılması imkansız bir hale geldiğini ifade ederdi.


1 - Türkler,her zaman Türk'tür 
İslamiyetten öncede Türktür
Sonrada Türktür ve Türk kalacaklardır
Türkler İslamiyete geçince Arap olmadılar
Alman müslüman veya İngiliz müslüman İslamiyeti seçince
Nasılki Arap olmuyorsa
Türkler,İslamiyete geçince Arap olmadılar 
İslamiyet sadece Arapların dini değildir 
Tüm insanlığa gönderilmiştir 
Evrensel bir dindir 
Türkler,İslamiyeti Arapların dini olduğu için kabul etmemiştir 
Türk adetlerine,töre gelenek ve göreneklerine en uygun din olduğu için kabul etmiştir
Türkler hiç bir şeyi zorla kabul etmez
Türkler her şeyi anında kabul etmez,inceler araştırır ve öyle kabul eder   


Ünlü tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı  
" Türklerin, İslamiyet'i Araplardan değil, İran'dan öğrendiğini " savunarak
 
“ Bazı arkadaşlar uydurarak Kuteybe bin Müslim Orta Asya`yı fethetmiş
Türkler bunu görünce bayılmışlar ve İslami kabul etmişler " diyor. 
" Zor fethetti bir kere o doğru değil. Türkler öyle bayılarak din kabul etmez.
Son derece çakal bir millettir
Düşünür, bakar ve işine gelirse " kabul edeceğini belirtiyor.
Askerler çünkü, her şeyi öyle zart diye almazlar ve stratejik bir yapısı vardır.
Bizim ilk devletimiz onuncu asrın sonudur.” diyor.


2 - Türklerin İslamiyetten önceki inancı Tengraizm'dir
Yani tek tanrılı dine sahiptir ve islamiyete yakın bir inanç sistemidir 
Bu yakınlık islamiyete geçişte önemli bir faktördür
https://eodev.com/gorev/4332752
Eski Türk dini, Gök-Tanrı inancı adıyla bilinmektedir.
Bu inanışa göre Türkler, İslâmiyet’teki gibi tek bir Allah’a inanıyor
Ve O’na Tanrı (Tengri) diyorlardı.
İslâmiyet’te Esmâ-i hüsnâ denilen
Allah’ın sıfatlarından bazıları,eski Türk inancında da mevcuttu.
Ahiret ve ruhun ölmezliği, her iki inançta da mevcuttu.
Türkler cennet için uçmağ (uçmak), cehennem için tamu sözünü kullanmaktaydı.
İslâmiyet’te olduğu gibi Gök Tanrı inanışında da Tanrıya kurban sunuluyordu.
İslâmiyet’teki gaza ve cihât ile
Türklerin dünya üzerinde töreyi hâkim kılmak için yaptıkları savaşlar
benzer mahiyettedir.
İslâm anlayışına göre savaş sonunda elde edilen ganimet helâldir.
Türklerde ise aynı şekilde yağma geleneği vardır.İslâmiyet’in telkin ettiği ahlakî kurallar
Türk anlayışına da uygun düşmektedir.
“Din bilimcilerin “kitaplı dinler” olarak ifade ettiği semavi dinler
Eski dinlerin ve inançların etkisinden kurtulamamışlardır.
Bu olgu İslam dini ve Şamanizm için de geçerlidir.
Türklerin Müslüman Olmasının Sebepleri :
Türkler İslâmiyet’i kılıç zoruyla değil, kendi rızalarıyla kabul etmişlerdir.
Şüphesiz bu dini seçmelerinin en önemli sebebi
eski Türk inancı ve anlayışı ile İslâmiyet arasında birçok benzerlik bulunmasıdır:
A - Eski Türk dini, Gök-Tanrı inancı adıyla bilinmektedir.
Bu inanışa göre Türkler, İslâmiyet’teki gibi tek bir Allah’a inanıyor
Ve O’na Tanrı (Tengri) diyorlardı.
İslâmiyet’te Esmâ-i hüsnâ denilen Allah’ın sıfatlarından bazıları
Eski Türk inancında da mevcuttu.
B - Ahiret ve ruhun ölmezliği, her iki inançta da mevcuttu.
Türkler cennet için uçmağ (uçmak), cehennem için tamu sözünü kullanmaktaydı.
C - İslâmiyet’te olduğu gibi Gök Tanrı inanışında da Tanrıya kurban sunuluyordu.
 
3 - Türkler savaşçıdır,herkesle savaşır
Türkler,Türk olan Şah İsmail,Uzun Hasan ve Timur ilede savaşmıştır
Araplarlada savaşmıştır,ancak savaşmak ayrı şeydir,islamiyeti kabul etmeleri ayrı şeydir 
Şah İsmail etnik köken olarak Pers değildir,Şah İsmail bir Türk Komutanıdır 

https://www.akademikkaynak.com/sah-ismailin-turk-olmasinin-ispati.html 

Türkler savaşçı bir millettir
Türkler Türkler ilede savaştı,Araplarlada savaştı
Ancak,Türkler hiç bir şeyi zorla kabul edecek bir millet değildir 
Bu gerçeği herkes biliyor
Türkler zorla müslüman yapılabilecek bir millet değildir

4 - Türklerin
Araplar tarafından,kılıç zoruyla müslüman yapıldığı iddiası
Türk-Arap düşmanlığının yayılması
Türklerin islamiyeti bırakıp
Şaman yapılması
Ve Araplarla savaştırılması için
Siyonistlerin hazırladığı bir plandır  
Bu plan ile Türklerin ve Arapların birbirini yok etmesi
Siyonizmin dünyaya hakim olmasının önündeki
Engellerin tamamen kaldırılması amaçlanmaktadır
Günümüzdeki siyasette,Milliyetçi Hareket Partisi 
Vatan,Devlet,Millet,Bayrak ve Ezanına sahip çıkarak
Siyonistlerin bu oyununu bozacaktır 


TÜRK'LER ZORLAMI MÜSLÜMAN OLDU 

http://www.haber7.com/tarih-ve-fikir/haber/1776379-turkler-nasil-musluman-oldu


Bozkırda yayılan Türkler ile Arap çöllerinden büyüyen İslam ordularının karşılaşması çıkıyor Tufan Gündüz’ün kaleminden. Türklerle Araplar sınır komşusu olduktan sonra savaştı mı
Mühim valilikler niçin Türk kumandanlarına verildi. Hepsinin cevabı bu yazıda
Hz. Muhammed (sav) İslamı tebliğe başladığı ve müşriklerle mücadeleye giriştiği sıralarda (610) Orta Asya’da Türkler, Göktürklerin hâkimiyetinde toplanmışlardı. Ülkenin sınırları Baykal gölünden Kırım’a, Sibirya Bozkırlarından Maveraünnehir ve İpek Yolu’na kadar uzanıyordu. Türklerin kağanı İlig Kağan Ötüken’de oturuyordu ve Çin’le mücadele halindeydi.


Türkler, Kağanlarının Gök Tanrı tarafından “yeryüzünün işlerini düzene koyması, Türk Milletinin perişan olmaması” için görevlendirildiğine, yani Tanrı tarafından “Kut” verilerek kağanlığa oturtulduğuna inanıyorlardı. Gökte olduğuna inandıkları Tanrı tekti. Herhangi bir şeye benzemiyordu; kendisi gibiydi. O aslında sadece Türklerin öz tanrısıydı.

 

 

 

 

 

Kuvvetli Direniş

Hz. Muhammed’in Mekke’nin fethine hazırlandığı günlerde Göktürk Kağanı olan İlig Kağan da babası ve dedesi gibi kılınmamış olacak ki Çin’e karşı ağır bir mağlubiyet aldı (630). Göktürk Devleti’nin Doğu yarısı Çin hâkimiyetine girdi. Batı kısmı ise ancak 28 yıl ayakta kalabildi. 658’de onlar da Çin’e tabi oldular. Türk kabilelerinin bir kısmı etrafa dağılıp bağımsız hareket ederken çoğunluğu Çin’in idaresine girmek zorunda kaldı. Türkler devletsiz kaldılar.

Bu sırada Müslümanların fetihleri de çoktan başlamış; halifeler ordularının yönünü Kuzey Suriye, İran ve Mısır’a çevirmişlerdi bile. Müslümanlar o kadar yürekten savaşıyorlardı ki ne Bizans, ne de Sasani kuvvetleri onları durdurabiliyordu.



İslam ordularının girdiği bölgelerden biri de Kafkaslardı ve bölgeyi kuzeyden kuşatan Hazarlarla komşu olunmuştu. Türkler, her ne kadar Göktürk Kağanlığı gibi büyük bir imparatorluktan yoksun kalmış olsalar da, ülkelerini fethe girişen İslam orduları karşısında pek de zayıf sayılmazlardı. Onların kuvvetli direnişi ve savaşçılıklarının fark edilmesi üzerine muhtemeldir ki, “Türkler size ilişmedikçe, siz de onlara ilişmeyiniz” hadisi bu dönemlerde uydurulmuştu.

Kuteybe b. Müslim vali olduktan sonra yer yer Türklerle savaşsa da Buhara’ya çok güç girebilmiştir. Müslümanların Türklerle çatışma halinde oldukları bir başka bölge Kafkaslardı. Halife Velid’in ünlü kumandanlarından Mesleme 710 yılında Demirkapı’ya (Derbend) kadar ilerlemişti. Sonraki yıllarda da en az iki sefer daha yapıldı. Ne var ki, bu savaşlar bir netice vermediği gibi çok sayıda Müslüman da Hazarlara esir düştü. 737’de Hazarlarla yapılan savaşı İslam ordularının kazanması üzerine Hazarlar ülkelerinde İslamiyeti anlatmak üzere iki fakih görevlendirilmesini kabul ettiler.

 

 

 

 

 

Kılıç Zoru İşe Yaramadı

Uzun savaşlar sırasında Türkler arasında İslamiyetin yayılması neredeyse sıfır noktasında duruyordu. Uzun süren savaşlar, akınlar, yıldırma politikaları ve nihayet geçici hâkimiyetler hiçbir işe yaramamış, iki taraf arasındaki rekabeti körüklemekten öteye geçememişti. Üstelik Emeviler gerek cizye vergisinde kayıp yaşanmamak, gerekse Arap olmayanlara köle muamelesi yapmak gibi hevesler yüzünden İslamiyetin yayılması için çok da gayretli davranmıyorlardı. Açık söylemek gerekirse zaten dinamik bir hayat yaşayan; kılıç, ok, yay, mızrak gibi savaş aletlerini kardeşi gibi yanında taşıyan Türkler için savaşlar, yenilgiler ve kılıç zoru hiçbir işe yaramamıştı.

Türklerin büyük bölümü, İslam ordularıyla zaten hiç karşılaşmamışlardı. Kırgızlar, Kıpçaklar, Kimekler, Tatarlar, Uygurlar ve Oğuzların İslam ile teması Emevilerden ziyade Abbasiler dönemine tekabül eder. Göktürkler 745 yılına kadar hüküm sürmelerine rağmen Peçenekler, Uzlar, Tuna Bulgarları Karadeniz’in kuzeyinden batıya göç ettikleri ve Hıristiyanlık âlemine karıştıkları için Müslümanlarla hiç karşılaşmadılar. Dolayısıyla şu kılıç meselesini tam olarak izah etmekten aciz durumdayız.

 

 

 

 

 

Büyük Buluşma

Asıl buluşma Türklerin, Çin ile Arapların savaştığı Talas Savaşı’nda Müslüman Arapların yanında oluşuydu. Bundan sonra peyderpey İslamiyet’e dahil olan Türkler artık Müslümanlıkla bir anılır oldu.

11. yüzyılda Selçuklu ailesinin İslamiyeti benimsemesi ise Oğuz/Türkmen gruplarının İslamlaşmasını hızlandırdı. Oğuzlardan en az 200 bin çadırlık bir grup İslamiyete girmişti bile. Ama bu yeni zümrenin de katılımıyla Oğuzlar, sadece dinin hizmetkârı değil, yeni savunucusu ve fatihleri oldular. Oğuzlar önce İran’ı, sonra Irak, Suriye ve Anadolu’yu fethettiler. Bizans baskısı altında geri çekilmeye başlayan İslam gücü yeni fatihler, yani Türkler sayesinde güçlü bir atılıma girdi. 




 

ANKARA SAVAŞI 

VİKİPEDİA 

 

 


Ankara Muharebesi
Timur Anatolia campaign.jpg
Timur'un Anadolu Seferi (1400-1403)
Tarih 20 Temmuz 1402
Bölge Ankara Çubuk Ovası
 
 
 
Sebep
  Timur'un Asya Seferi'ne çıkmadan önce arkasında bir güç bırakmak istememesi
Sonuç Kesin Timur zaferi.
Taraflar
Timurid.svg Timur İmparatorluğu Osmanli-nisani.svg Osmanlı İmparatorluğu
Grb Lazarevic.jpg Sırbistan Prensliği
Komutanlar ve liderler

Emir Timur

  • Timurid.svg Şahruh Mirza (Sol Kanat)
  • Timurid.svgSultan Mahmut Han(Sol Kanat)
  • Timurid.svgHalil Sultan(Sol Kanat)
  • Timurid.svg Miranşah(Sağ Kanat)
  • Timurid.svgEbu Bekir(Keşif Kolu)
  • Timurid.svg Emir Celal el-İslam (Esas Kuvvet)
  • Timurid.svg Cihanşah(Esas Kuvvet)
  • Timurid.svg Muhammed Mirza (İhtiyat Kuvvetleri)
  • Timurid.svgİsen Buga(Fil Birlikleri Komutanı)

Yıldırım Bayezid (Esir)

Güçler

Yaklaşık 140.000[Not 1]


 

 

Başka kaynaklara göre:

25.000
[1]

85.000 [2]

[3]

 

 

 

  • 5.000 
  •  
  •  
  •  

 

Başka kaynaklara göre:

20.000
Kayıplar
15,000-25,000 ölü veya yaralı 40,000-50,000 ölü veya yaralı[6]

Koordinatlar39°52′00″K 32°52′00″D / 39.8667°N 32.8667°E Ankara Muharebesi, Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid ile Timur arasında, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda 20 Temmuz 1402 tarihinde yapılan muharebe. Geç Orta Çağ tarihinin en kanlı çarpışmalarından olan ve Osmanlıların yenilgisiyle sonuçlanan Ankara Muharebesi, Fetret Devri (1402-1413) olarak bilinen bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına yol açmıştır.

  •  

Muharebe Öncesi Şartlar

Osman Gazi ve Orhan Gazi ile I. Murad'ın inşa ettikleri devlet, daha çok Balkanlar'da genişlediği gibi, henüz gevşek vâsallık bağlarına dayanıyordu. Bu dönemde Osmanlılar özellikle Anadolu'da hızlı ve kesin ilhaklara girişmişlerdi; aradaki çatışmalara karşın, Türk-İslam beylikleriyle daha yumuşak bir ilişkiyi gözetiyorlardı. Yıldırım Bayezid ise, İstanbul kuşatmasını sürdürürken, bir yandan da Anadolu birliğini sağlamak amacıyla çeşitli savaşlara girişmişti. Karamanlılara karşı kazanılan Akçay Muharebesi (1398) sonucu KonyaNiğdeKaraman ve Develi Osmanlıların eline geçti; Sivas hükümdarı Kadı Burhaneddin'in öldürülmesiyle SivasTokatKayseri ve Aksaray Osmanlı egemenliğine girdi (1399). Aynı yıl Memluksultanı Berkuk'un ölümünden ve yerine çocuk yaştaki Nasıreddin Ferec'in geçmesinden yararlanan Bayezid, Malatya'yı Memluklerden aldı. Dulkadiroğullarının elinde bulunan KâhtaDivriğiBesni ve Darende kaleleri de Osmanlılara geçti. Osmanlı sınırları böylece Orta Fırat'a dayanmış oluyordu. Bütün bu fetihlerden sonra Bayezid, yenilgiye uğrayan yerel hanedanları tasfiyeye yönelerek, sıkı bir merkezi yapı kurmaya girişti. Bu amaçla Balkanlar'ın Hıristiyan prensliklerine ve aristokrasisineyaslanması ise, Türk beylerinin ve İslam ulemasının kendisine duyduğu tepkiyi artırıcı bir rol oynadı.

Nedenleri

Türkistan ve İran'da güçlü bir devlet kuran Timur, kendini İlhanlıların varisi sayarak Anadolu üzerinde hak ileri sürmekteydi. Bayezid döneminde Osmanlıların erken bir aşamada Ön Asya'ya dayanması Timur'un dikkatini çekti. Timur'un saldırılarıyla topraklarını yitiren Celayir sultanı Ahmed ile Karakoyunlu devletinin hükümdarı Kara Yusuf Osmanlılara sığınınca, Bayezid ile Timur arasında mektuplaşma başladı. Bayezid, Timur'un, Kara Yusuf ile Sultan Ahmed Celayiri'nin geri verilmesi yolundaki isteğini kabul etmedi. Osmanlılara gözdağı vermek isteyen Timur, Bayezid tarafından toprakları ellerinden alınan ve Timur'un devletinde kendilerine daha yakın bir sosyal düzen bulan Anadolu beylerinin de kışkırtmasıyla SivasHalep ve Şam'ı ele geçirdi. Timur'un Bağdat'a yönelmesi üzerine Bayezid de doğuya ilerleyerek Timur'a bağlı Tahharten'in egemenliğindeki Erzincan ve Kemah'ı istila etti. Bu gelişme iki hükümdarın arasını iyice açtı. Bayezid'e bir elçi gönderen Timur, Kemah'ın Erzincan Emiri Tahharten'e Anadolu Beyliklerinden alınan yerlerin de sahiplerine geri verilmesini, Kara Yusuf'un teslim edilmesini ve Osmanlıların kendisine bağlanmasını istedi. Bayezid'in bu talepleri reddetmesi savaşın gerekçesi oldu.

Timur'un Talepleri

  • Anadolu beylerinden aldığı toprakların geri verilmesi.

  • Kara Yusuf ve Ahmet Celayir'in kendisine teslim edilmesi.

  • I. Bayezid'in Timur hakimiyetini tanıması.

  • Kemah Kalesi ve çevresinin geri verilmesi.

  • Şehzadelerden birinin rehin olarak verilmesi.

Timur Ordusunun Anadolu'daki İlerleyişi

 
 
Bursa'da toplanan, 
Osmanlı Ordusu'nun Timur üzerine yürüyüşü.[7]

Timur'un Osmanlı'ya karşı beslediği istilacı planlar, Bayezid için artık büyük bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Hem Anadolu'da, hem de Balkanlar'da yayılmış olan Osmanlıların harekat inisiyatifini kendi eline alan Timur, yeniden büyük bir ordu toplamış ve 12 Mart 1402'de Karabağ'dan Anadolu'ya hareket ederek Erzincan ve Kemah üzerinden Sivas'a kadar ilerlemiştir. Sivas'a vardığı sırada ordusunu denetlemeden geçirir. Osmanlı elçilerinin de bulunduğu, bir gövde gösterisine dönüşen bu resmi geçit sabahtan öğleye kadar sürmüştür. Bir vakanüvise göre; bir kısım süvarinin bayrağı, zırhları, atlarının eğerleri, kalkanları ve gürzleri kızıldı. Diğer bir kısım süvari alayı sarı, başka bir süvari alayı da beyaz elbiseler ve takımlarla donatılmıştı. Orduya; Orta AsyaİranAfganistan ve Kafkasya'dan 20 sultan katılmıştır. Ordu Hindistan'dan temin edilen savaş filleriyle desteklenmiştir. Timur'un ordusuyla birlikte Anadolu'ya girdiği haberini alan Bayezid, silah altına çağırdığı Sırplardan ve himayesi altına almış olduğu Türk Beyliklerinden oluşturduğu ordusuyla, Bursa'dan hareket ederek Timur'u karşılamak üzere Doğu Anadolu'ya doğru yönelmiştir. Timur'un Sivas'ta olduğunu öğrenince savaşı, Akdağmadeni yöresinde yapmak istemiştir. Sivas'tan ayrılan Timur, Tokat'a yönelmiş ve burada bulunan kaleyi kuşatmıştır. Fakat kale surları çok yalçın ve sarp kayalık bir arazi üzerine kurulmuştur, alınabilmesi içinse uzun bir kuşatma gerektirmektedir. Osmanlı ordusunun kendisine doğru yaklaştığı haberini Ebu Bekir komutasındaki keşif kollarından öğrenen Timur, kuşatmayı kaldırarak bu şehri es geçmiştir. (bu olayla birlikte Timur'un hayatı boyunca alamadığı tek yer Tokattır)

Ordusu çoğunlukla süvarilerden oluşan Timur, piyade birliklerinden oluşan Osmanlı ordusuyla bu bölgede bulunan dar geçitlerde savaşarak başarılı olma şansının az olduğunu fark etmiş ve ordusunun yüksek manevra kabiliyetini kullanarak hızla güneye, Kayseri'ye doğru ilerlemiştir. Tokat ile Kayseri arasındaki mesafeyi ortalama 6 günlük bir zamanda katedip burada 4 gün mola veren Timur ordusu, bundan sonra Ankara'ya doğru hareket etmiş ve kenti kuşatmıştır. Tokat havalisine doğru yaklaşan Bayezid ise, dağların geçitlerini kuvvetli olarak askerleriyle kapatarak zorunlu güvenlik önlemlerini almıştır. Kalan askerleriyle birlikte ormanlık bir arazide, neredeyse tamamı süvarilerden oluşan Timur ordusunu yenebileceğini düşünmüştür. Ankara'nın kuşatılış haberini aldığında ise, stratejik bir manevra hatası yaparak, temmuz ayının acımasız sıcağı altında yürüyüş yapmış olan yorgun ordusuna tekrar yürüyüş emri vererek Ankara'ya, Timur orduları üzerine süratle harekete geçmiştir. Timur, Bayezid'in kendisine doğru varmakta olduğunu öğrenince, şaşırmış ve kuşatmayı kaldırarak kuzeye, Çubuk Ovası'na çekilmiştir. Osmanlı Ordusu gelene kadar aralarındaki su kuyularını zehirlemiş, çit, hendek, tuzak ve askerlerini saklayabilmek için tahkimat hazırlamıştır.[8]

Çubuk Ovasındaki Karşılaşma

 
 
Timurlu ve Osmanlı orduların savaş düzeni.

19 Temmuz 1402'de Bayezid adına yaraşır süratiyle kuzeydoğu yönünden geldiği Çubuk Ovasında, Timur'un ordusunu, atları besiye bırakılmış, askerleri dinlenmeye çekilmiş, dağınık ve emniyetsiz fakat en iyi mevkide, Çubuksu nehrini arkasına almış bir vaziyette bulur. Osmanlı ordusu ise yorgun ve su sıkıntısı çekmekteydi. Hiç gecikmeden divan'ı toplayan Bayezid, durum değerlendirmesi yapar. Yanında bulunan tüm paşalarıvezirleri ve oğulları hemen saldırıya geçip düşman ordusunu imha etmeyi teklif etmişlerse de, Bayezid bir hata daha yaparak, böyle bir saldırının mertçe olmadığını ifade etmiş ve yol yorgunu ordusunun savaş öncesi dinlenmeye ihtiyacı olduğunu belirterek konaklamayı tercih etmiştir. Timur orduları sayı bakımında Osmanlı ordusuna üstün olmakla beraber Bayezid, Timur'a karşı gerçekleştirmiş olduğu bu savaşta muzaffer olmayı umut ediyordu. Bu umudu; Niğbolu'da, kendi ordusunun donanım ve teçhizatı bakımından üstün, Avrupa'nın en elit Haçlıordusuna karşı kazanmış olduğu zaferin vermiş olduğu güvenden doğuyordu. Timur ise bu savaşı kazanmakla birlikte, sırtını sağlama aldıktan sonra kılıcını Çin'e doğru çevirebilecekti.

Osmanlı ordusunun Çubuk Ovasındaki savaş düzeni şöyledir; AzaplarYeniçeriler ve Tımarlı Sipahilerden oluşan merkez kuvvetlerine Bayezid kumanda ediyordu. Sadrazam Çandarlı Ali Paşa, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi ve Musa Çelebi onun yanında yer alıyorlardı. Sol cenahta bulunan Rumeliden tedarik edilmiş birliklere Süleyman Çelebi, sağ cenahta Osmanlı himayesi altında bulunan Anadoludaki Türk Beyliklerinden tedarik edilmiş birliklere ise Vezir Kara Timurtaş Paşa kumanda ediyordu. Mehmed Çelebi de esas ordunun gerisinde Karakoyunlu Beyliğinden tedarik edilmiş olan ihtiyat kuvvetlerinin başında bulunmaktaydı. Sol cenahın ihtiyat kuvvetlerini Sırbistan Despotu (Aynı zamanda Bayezid'in kayınbiraderi) Stefan Lazareviç'in kumandası altında 10 bin'e yakın zırhlı Sırp askerleri oluşturuyordu. Sağ cenahın ihtiyat kuvvetlerinde ise Kara Tatarlardan oluşan süvari alayı bulunmaktaydı. Ayrıca Süleyman Çelebinin kumandası altında Akıncı kuvvetleri de vardı.

Timur ordularının Çubuk ovasındaki savaş düzeni ise şöyledir; Timur ordunun merkezinde yer alıyordu. Sağ cenahta Miranşah bulunurken, sol cenaha ise Şahruh Mirza ve Halil Sultan kumanda ediyordu. Hindistan'dan getirilen zırhlı 32 savaş filiİsen Buga komutası altında ordunun önünde sıralanmıştı. Muhammed Mirza da ana ordunun gerisinde Harezm ve Maveraünnehirden tedarik edilmiş olan ağır zırhlı süvari alayından oluşan ihtiyat kuvvetlerine kumanda ediyordu. Pir Muhammed ve İskender Mirza onun yanında yer alıyorlardı. Timur, ikiye ayırmış olduğu merkez kuvvetinin sol kanadına Emir Celal el-İslam, sağ kanadına ise yeğeni Cihanşah kumanda ediyordu. Ayrıca daha önceden Timur'a sığınmış olan AydınoğullarıMenteşeoğullarıGermiyanoğullarıSaruhanoğulları gibi Anadolu Beyliklerinden oluşan tümenler de Miran Şah komutası altında sağ cenahın gerisinde yerlerini almışlardı.

Muharebe

 
 
Ankara Savaşı
[9]

20 Temmuz 1402'de iki ordu, sabah namazlarını kıldıktan sonra savaş düzeni aldılar. Bayezid, Niğbolu Savaşı'nda kullanmış olduğu hilal taktiğini uygulamak için ordusunun en ön safında yer alan Azaplara saldırı emrini verdi. Bu saldırı emriyle savaşı başlatmış oluyordu. Fakat Çubuk ovası düzlük bir arazi olmasıyla birlikte bodur çam ağaçlarıyla ve boyu aşan otlarla doluydu, bu durum Azapların saldırısını yavaşlatıyordu. Azapların saldırıya geçtiğini gören Timur, karşılık olarak merkezde bulunan Serbedâri piyadelerini kullanarak Azapların üzerine ok yağdırmaya başladı. Okçuların yoğun ok yağmuruna hedef olan Azaplar, ağır zayiatlar vererek geri çekilmeye başladılar. Uyguladığı taktiğin işe yarayamadığını fark eden Bayezid, Yeniçerilere ve Sipahilerine saldırmalarını emretti. Bu taarruza karşılık olarak Timur da, komutanı İsen Buga'ya saldırı emri vererek yüksek çam ağaçlarının içerisine gizlemiş olduğu ordusunun en önünde yer alan birbirlerine zincirlerle bağlı savaş fillerini ileri sürmüştür. Bununla birlikte Miran Şah'ı, Süleyman Çelebi komutasındaki birliklerin üzerine saldırtarak Yeniçerilere takviye birlik gelmesini önlemeyi hedeflemiştir. Timur ordusunun ikiye ayrılmış olan merkez kuvvetlerinin önünden sağlı sollu çıkan savaş filleri, Yeniçeriler ve Sipahilerin şaşırmasına neden olmuştur. Çünkü Osmanlılar, o zamana kadar yapılan hiçbir savaşta fillerle karşılaşılmamıştır. Yine de saldırıya devam eden Yeniçeriler, uygulayacakları sahte ricat'ı erken yaparak Sipahilerin fillerle karşı karşıya gelmelerine neden oldular. Savaşın en kanlı ve şiddetlisi olan bu çatışmada savaş filleri, Yeniçerilerin ok atışları ve Sipahilerin yapmış oldukları saldırılar sonucu etkisiz hale getirilmiştir, fakat Osmanlı askerleri de çok ağır kayıplar vermiştir.

Fil hücumunun ardından Timur, merkez kuvvetlerinin Yeniçerilere saldırmalarını emretmiştir. Bunu gören I. Bayezid, Rumeli birliklerinin saldırı altında olmasından dolayı, ordusunun sağ cenahında bulunan Kara Timurtaş Paşa komutasındaki Anadolu askerlerini ve Kara Tatarları, Yeniçerilere takviye olarak savaş meydanına sürmek için emir verdi. Fakat Timur ile daha önceden anlaşmış olan Kara Tatarlar, taarruz sırasında Bayezid'e ihanet ederek yön değiştirmişlerdir. Kara Tatarlar direkt olarak Rumeli ve Sırp askerlerinin arkasına sarkıp, onlara ok yağdırmak suretiyle saldırıda bulunurlar. Miranşah ile Süleyman Çelebi arasında geçen çatışma sırasında, Timur tarafında bulunan Anadolu Beylerinin kendi sancaklarını açması sonucu, bunları fark eden Osmanlı ordusundaki Anadolu birlikleri de, kendi beylerinin yanında saf tutarak, Timur tarafına geçerler. Yeniçeriler ve Rumeli birliklerinin hiç beklemediği bu saldırı karşısında Osmanlı ordusu tam bir bozgun havasına girmiş olur. Bir tek Rumeli ve Sırp müttefikleriyle Yeniçeriler sırt çevirmeyerek Bayezid'in yanında sonuna kadar savaştılar.[10] Bu bozgun karşısında ordusuna genel taarruz emri veren Timur, I. Bayezid'in canlı olarak ele geçirilmesini emretmiştir. Şahruh Mirzakomutasındaki birliklerin seri manevrasıyla iyice kuşatılan Osmanlı ordusundaki Vezirler, İsa Çelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi ve Mehmet Çelebi kuşatmayı yararak kaçmayı başarmışlardı.[11] Şehzadelerin kaçtığını fark eden Stefan Lazarević, Bayezid'e geri çekilmesi gerektiğini söylese de o bunu reddetmiş ve savaşmaya devam etmiştir. Ortalama 10 saat süren savaşın sonlarına doğru geri çekilmek zorunda kaldığı Çataltepe'de elinde kalan yaklaşık birkaç bin Yeniçeriyle atının üstünde çarpışmaya devam eden Bayezid sonunda gece çökmek üzereyken Minnet Bey tarafından kaçmaya ikna edildi. Yıldırım kuşatmayı yararak Çataltepe'den 16 km uzaklaşmayı başarsa da atı tökezleyip düşünce Han unvanına haiz Mahmut tarafından yakalanıp bağlandı. Çelebi Mustafa, beylerbeyi Timurtaş ve Hoca Firuz da padişah ile birlikte esir düşmüştür.

Sonuçları

 
Timur tarafından hapsedilen I. Bayezid
(Çizen: Stanisław Chlebowski,1878)

Savaş sonrası Timur, esir alınan Yıldırım Bayezid'e esir gibi davranmamıştır. Her daim yanında bulunmasını sağlayarak tüm ihtiyaçlarını gidermiş, kendi çadırı yanında ona ve oğluna çadır kurdurmuş ve dostça davranmıştır.[kaynak belirtilmeli] Daha sonra emri altındaki komutanlar vasıtasıyla ordusunu Anadolu üzerine dağıtarak Bursa'ya kadar olan bölgeleri işgal ve istila etmiş ve kendi tabiiyetine bağlamıştır. Hristiyan Hospitalier Şövalyeleri denetimi altında bulunan İzmir'i fethederek, bu bölgenin yönetimini Müslümanlara bırakmıştır. Ankara Muharebesi yenilgisi; Osmanlı Devleti'nin geçici süreliğine dağılarak, devletin imparatorluk aşamasına geçmesinin ve İstanbul'un Fethi'nin 50 yıl kadar gecikmesine, Anadolu`daki Türk siyasal birliğinin bozularak Anadolu beyliklerinin yeniden kurulmasına ve Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak bilinen 11 yıllık bir iktidar boşluğu döneminin yaşanmasına neden oldu.

Kaynakça

  1. a b Gustav Roloff: Die Schlacht bei Angora (1402). (Heinrich von Sybel: Historische Zeitschrift, Cilt 161, Dergi 2, Oldenbourg, Münih 1940, sayfa 254-256)

  2. ^ Bury, J. B. (1923). The Cambridge Medieval History. vol. 4. Tanner, J. R., Previté-Orton, C. W., Brooke, Z. N. (eds.). Cambridge: Cambridge University Press. s. 562. Birden fazla |author= ve |last= kullanıldı (yardım)

  3. ^ Prawdin, Michael, and Gérard Chaliand, The Mongol Empire, (Transaction Publishers, 2006), 495.

  4. ^ Prawdin, Michael, ve Gérard Chaliand, The Mongol empire, (Transaction Publishers, 2006), sayfa 495.

  5. ^ Bury, J. B. (1923). The Cambridge Medieval History. vol. 4. Tanner, J. R., Previté-Orton, C. W., Brooke, Z. N. (eds.). Cambridge: Cambridge University Press. sayfa 562.

  6. ^ http://historyofislam.com/contents/the-post-mongol-period/the-battle-of-ankara

  7. ^ Necati Tacan (1936). "Batı Türklerinin (Osmanlılar) Teessüs ve İstila Devirlerinde Harb Güdemi Usulleri". Askeri Mecmua. İstanbul: Askeri Matbaa, 103.

  8. ^ David Nicole. "Age of Tamerlane". Ossprey. s. 20. 25 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ekim 2014.

  9. ^ Unknown. "Battle of Ankara"A Mughal book illustration. 12 Ekim 2013 tarihinde kaynağından arşivlendi.

  10. ^ Alphonse de Lamartine (Eylül 2005) [1854]. Historie de la Turquie Aşiretten Devlete). Bilge Kültür Sanat. (Çeviren: Dr. Reşat Uzmen). ss. 120,126,154,159. ISBN 975-6316-54-3.

  11. ^ "Timur Bec". s. 253. 25 Ekim 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ekim 2014
    .

 

OTLUKBELİ SAVAŞI 

VİKİPEDİA 

 

Otlukbeli Muharebesi

Osmanlı İmparatorluğu'nun Yakın Doğu'daki savaşları

Tarih

11 Ağustos 1473

Bölge

OtlukbeliErzincan

Sonuç

Kesin Osmanlı zaferi

Taraflar

Osmanlı İmparatorluğu Osmanlılar

 Akkoyunlular

Komutanlar ve liderler

II. Mehmet
Şehzade Mustafa(şehzade)
II. Bayezid (şehzade)
Koca Davud Paşa

Uzun Hasan
Zeynel (şehzade)
Uğurlu Mehmet Bey(şehzade)

Güçler

70.000 - 100.000[1]

80.000 - 110.000 [1]

Kayıplar

1.000 [2]

20.000 - 34.000[2]

Otlukbeli Muharebesi, 11 Ağustos 1473 tarihinde Osmanlı padişahı II. Mehmed ile Akkoyunlu sultanı Uzun Hasan arasında yapılmış bir meydan muharebesi.

  •  

Savaş Öncesi

Osmanlı ve Akkoyunlu hanedanları arasındaki düşmanlık, Yıldırım Bayezid ve Kara Yölük Osman zamanına dek uzanıyordu. Osmanlılar Karakoyunlularla müttefikken Akkoyunlular da Timur'u desteklemişlerdi.

Uzun Hasan, 1458’de Trabzon İmparatoru IV. İoannis'in kızı Despina Hatun (Theodora Megale Komnini) ile evlenmiştir. Uzun Hasan, yeğeni Murad’ı İstanbul’a gönderdi. Osmanlı Sultanı II. Mehmed’ten, Trabzon İmparatorluğu vergisinin affedilmesinden başka, Despina Hatun'a çeyiz olarak verilmiş olan Kayseri bölgesini ve önceki hediyeleri istedi. Fatih, vergi işini bölgeye gelerek bizzat halledeceğini bildirdi. Fatih, Uzun Hasan ve müttefiki Trabzon İmparatorluğu ile Gürcülere karşı 1461’de harekete geçti. Uzun Hasan’ın, 1459’da zaptettiği Koyulhisar’ı aldı. Akkoyunlu ordusu Erzincan’daki Munzur Dağlarında Osmanlılara yenildi. Uzun Hasan, annesini Fâtih’e gönderip, antlaşma sağlandı. Uzun Hasan tarafsız kaldı ve Fatih, 26 Ekim 1461’de Trabzon'u fethedip, bölgedeki Rum hâkimiyetine son verdi.

1466'dan itibaren Osmanlı kuvvetleri Orta Anadolu'ya girerek Karamanoğullarını takibe başladı. Karamanoğlu kuvvetleri doğuya kaçarken Akkoyunlular sınırı geçti ve 1472'de Osmanlı birlikleriyle çatışmalar yaşandı. Ertesi yıl II. Mehmed, bizzat ordunun başına geçerek doğuya yürüdü.

Ordular ve taktikler

Uzun Hasan'ın ordusu Karamanoğullarından arda kalanlarla takviye edilmişti. Ordu, kalabalık fakat düzensiz bir Türkmen ordusuydu. Asıl gücünü hafif süvariler ve mızraklı piyadeler oluşturuyordu. Uzun Hasan'ın amacı Osmanlı sipahilerini mızraklı yayalarla devirmek ve süvarileriyle de kıskaca sarıp yok etmekti.

Osmanlı ordusunda her ne kadar topçu yeniçeriler olsa da asıl çarpışmalar sipahiler arasında oldu. Meydan savaşında sonucu belirleyecek olan da sipahiler ile akıncıların hücumu idi. Ancak II. Mehmed, İstanbul'un fethi sırasında gücünü ispatlayan topların meydan savaşında da kullanılmasını istiyordu. Bu amaçla ilk kez hafif havan topları üretildi ve bunlar, doğu seferine götürüldü.

Osmanlı ordusu Doğu Karadeniz dağları arasında ilerlerken Uzun Hasan'ın birlikleri gizlice yaklaştı. Hasan, dağlarda baskın yapmayı planlamıştı. Osmanlı keşif birlikleri çok yakına sokulan düşmanı son anda fark etti ve II. Mehmed, derhal savaş düzeni alınmasını emretti.

İki ordunun karşılaştığı arazi, akarsu tarafından yarılmış bir vadiydi ve savaşa hiç müsait değildi. Kayalıklar ve engebe yüzünden atların kullanımı çok zordu. Osmanlı beyleri geri çekilip ova bulmayı önerdiyse de düşman bu kadar yakındayken geri çekilme manevrasının tehlikeli olacağını düşünen II. Mehmed savaşa girmeye karar verdi.

Savaş öncesinde Rumeli Beylerbeyi Murat Paşa Uğurlu Mehmet Bey'in tuzağına düştü ve Fırat Nehri'nde boğuldu. Bu asker içinde büyük üzüntüye neden olduysa da asıl muharebeler Tercan Ovası'nda Otlukbeli'de yapıldı. Öncü birliklerle yapılan muharebede Davut Paşa galip gelip Akkoyunlu öncü birliklerini yenilgiye uğrattı. Sonra Akkoyunlu sağ cenah komutanı Zeynel Mirza'nın Davut Paşa'ya hücuma geçmesi üzerine Osmanlı sol cenah komutanı Karaman Valisi Şehzade Mustafa Akkoyunlu sağ cenahını bozguna uğratıp Zeynel Mirza'yı azapların içine çekip onu öldürdü. Böylece Akkoyunlu sağ cenahı bozguna uğrayıp dağıldı. Bu sırada Osmanlı sağ cenah komutanı Amasya Valisi Şehzade Bayezid önce Uğurlu Mehmet Bey'e saldırıp onun savaş alanından kaçmasına neden oldu. Uğurlu Mehmet Bey çekildikten sonra Akkoyunlu sol cenahını Mehmed Bakır komuta ediyordu. Şehzade Bayezid üzerine saldırıp Akkoyunlu sol cenahını bozguna uğratıp, kendisini esir aldıktan sonra Uzun Hasan'a saldırdı. Hem Şehzade Mustafa hem de Şehzade Bayezid'in hücumlarına karşı koyamayan Uzun Hasan yerine kendisine benzeyen bir askerini bırakıp savaş alanından kaçtı.

Savaş Sonrası

Zaferden sonra beyler düşmanı takibi önerse II. Mehmed ileri gitmedi. Arazi pusu kurmaya elverişliydi, keşif birliklerinin düşmanı fark etmede geç kalmasını da göz önünde bulunduran II. Mehmed, düşmanın gitmesine göz yumdu.

Ertesi yıl çatışmalar devam ettiyse de Akkoyunlular için çöküş dönemi başlamıştı. Savaştan sonra Fatih Sultan Mehmed pek çok ülkeye fetihnâmeler yollamıştır, bunlardan en dikkat çekici olanı Özbek hanına yollanan Uygurca fetihnâmedir. Otlukbeli Muharebesi birçok tarihçiye göre döneme oranla kullanılan taktik, teknoloji ve insan gücü bakımından 15. yüzyılın en büyük savaşı olarak kabul edilir.

Kaynakça

  1. a b Diyanet İslam Ansiklopedisi, Otlukbeli Maddesi,Erhan Afyoncu c.34, s.5

  2. a b Franz Babinger, Fatih Sultan Mehmet ve Zamanı, çev. Dost Körpe, Oğlak Yayınları, İstanbul 2003






Yavuz Sultan Selim'in Şah İsmail ile ilginç diyalogları


http://gizlenentarihimiz.blogspot.com/2009/04/yavuz-sultan-selimin-sah-ismail-ile.html





 

24 Nisan 1512 I.Selim'in tahta çıktığı tarihtir. Tarih kitaplarında ve bazı kaynaklarda bu tarihin 26 Mayıs 1512 olarak belirtilmesinin sebebini bu yazıdan sonra yayınlanacak konuda bulabilirsiniz.

***

Yavuz Sultan Selim, İran Seferi'ne çıkmak için 19 Mart 1514 tarihinde Edirne'den İstanbul'a hareket etmişti. Bir ay sonra Üsküdar'a geldiğinde, Şah İsmail'in halifelerinden olan Kılıç adında biri vasıtası ile Şah'a Farsça name gönderdi. Sultan Selim, İzmit'ten gönderdiği hicri takvime göre 920 Safer tarihli namesinde: Şah'ın Müslümanlığa uygun olmayan hareketlerinden, mezaliminden bahis ile kendisinin Müslümanlığı takviye ve mezalimi kaldırmak için faaliyete geçtiğini, yaptığı işler nedeniyle katline fetva verildiğini ve kılıçtan evvel İslamiyeti kabul etmesi lazım geldiğini ve atlarının Safer ayında İstanbul'dan hareket ettiğini ve bizzat muharebeye hazır olacağını bildirmişti. Yavuz namesinde şöyle diyordu: "Fitneler çıkardınız, İslam büyüklerine küfürler ediyorsunuz, bunun cezası katlidir, üzerinize geliyorum, işgal ettiğiniz Osmanlı memleketlerini geri veriniz." Elçi Kılıç, Şah İsmail'i Hemedan'da bularak nameyi vermiş, o da muharebeye hazır olduğunu bildirmiştir. Şahın bu cevabı Osmanlı ordusu Erzincan'a geldiği sırada alınmıştır. Lütfi Paşa tarihine göre Şah İsmail, nameyi getiren Kılıç'ı öldürtmüştür.
Şah İsmail, muharebeye hazır olduğunu belirten namesinde: "Er isen meydana gelsin, biz de intizardan kurtuluruz" demiş ve Yavuz'a bir kadın elbisesiyle, yaşmak yollamıştır. Yavuz bu nameye cevabını 920 Cemaziyelevvel sonunda Erzincan'dan yollamıştır. Yavuz bu namesinde Şah İsmail er meydanına davet ediliyor ve hala kendisinden bir eser olmadığı beyan ediliyordu. Şah İsmail bu nameye cevap olarak; gerek II. Bayezid zamanındaki ve gerek kendisinin Trabzon valiliğindeki dostluklarından bahsederek aradaki düşmanlığın neden ileri geldiğinin bilinmediğini, Osmanlı Hanedanıyla kadim dostluklarından ötürü Timur zamanındaki gibi fena bir neticenin olmasını istemediğini beyan etmektedir. Ayrıca Yavuz'un namesinde hakaretvari tabirlerden şikayet ile name yazan katiplerin yazılarını afyon tesiriyle yazdıkları için bir altın hokka ile afyon macunu yolladığını da namesinde belirtmiştir. Şah İsmail'in afyon macunu yollaması yoluyla, II. Bayezid'ın afyonkeşliği sebebiyle oğlunun da babası gibi olduğu ima edilmektedir.

Yavuz Sultan Selim bu ağır nameye yine ağır bir nameyle cevap vermiştir. Namesinde şöyle demiştir: "Davete icabet edip uzun yolları kat ile memleketine girdik; fakat sen meydanda görünmüyorsun. Padişahların ellerindeki memleket onların nikahlısı gibidir; erkek ve yiğit olanlar kendisinden başkasının ona elini dokundurtmazlar; halbuki bunca gündür askerimle memlektine girip yürüyorum, hala senden bir haber yok. Seni korkutmamak için askerimden 40.000 kişiyi ayırıp Sivas ile Kayseri arasında bıraktım; hasma mürüvvet ancak bu kadar olur. Bundan sonra da saklanıp gözükmezsen erkeklik sana haramdır, miğfer yerine yaşmak ve zırh yerine çarşaf ihtiyar eyleyip serdarlık ve şahlık sevdasından vaz geçesin." Yavuz bu namesiyle beraber Şah İsmail'in gönderdiklerine karşılık kendisinin kökenini telmihen hırka, şal, asa, misvak ve şedden (kuşak) ibaret tarikat levazımı yollamıştır. Böylece Yavuz, Şah İsmail'in dervişlikten geldiğine gönderme yapmıştır.

(Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Büyük Osmanlı Tarihi,
Cilt II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 7. baskı. s.233-248)





ÇALDIRAN SAVAŞI 

VİKİPEDİA 

Çaldıran Muharebesi
Osmanlı-İran Savaşları
Sekumname1525 Chaldiran battle.jpg
Çaldıran Muharebesi
(1525 yılından bir resim)
Tarih 23 Ağustos 1514
Bölge Çaldıran Ovası
 
 
 
Sonuç
  Kesin Osmanlı zaferi
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu  Safevîler
Komutanlar ve liderler

Osmanlı İmparatorluğu Yavuz Sultan Selim
Osmanlı İmparatorluğu Hersekzade Ahmed Paşa
Osmanlı İmparatorluğu Dükaginoğlu Ahmet Paşa
Osmanlı İmparatorluğu Hadım Sinan Paşa
Osmanlı İmparatorluğu Mustafa Paşa

 

 

Osmanlı İmparatorluğu Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa

Osmanlı İmparatorluğu Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa 

 Şah İsmail
 
Ustaclu Muhammed Han 

 

 

 

 


 Mir Abdülbaki
 'Korçubaşı Saru Pire
 'Lala Hüseyin Bey
 'Pir Ömer Bey Şireci
 'Avsar Sultan Ali Mirza
 'Muhammed Kemune
 'Mir Abdülbaki
 'Mir Seyyid Şerif
 'Hulefa Bey
 'Korçu Köse Hamza Tekelü Yeğen Bey
 'Köse Hamza

 '
Nur Ali Halife
Güçler

60,000 ya da 100,000

 

 

[1] ya da

212,000

12,000[2] ya da 40.000

 

 

[1] ya da 55,000 ya da

80,000
Kayıplar
2,000'den az[kaynak belirtilmeli] 5-6 bin arası kadar atlıyla birlikte Kızılbaşileri gelenlerinin çoğu[1]
Başka kaynaklarda ordunun tamamına yakını

Çaldıran Muharebesi ya da Çaldıran Meydan Muharebesi, Osmanlı padişahı I. Selim ile Safevi hükümdarı Şah İsmail arasında 23 Ağustos 1514'te, günümüzde İran sınırları içinde olan Makuşehri yakınında yer alan[3][4][5][6][7][8][9][10][11][12][13] Çaldıran Ovası'nda yapılan savaş (Volker Eida'e göre Van Gölü'nün hemen kuzeyindeki bir yer değil, bugün İran'ın sınırları içerisindeki Maku'ya biraz uzak bir yer.[14]) Muharebe Osmanlı Ordusu'nun kesin zaferiyle sonuçlandı.

  •  

Savaşın Nedenleri

Savaşın nedeni, özellikle uzun süredir Osmanlı Devleti'nin ve Safevi Tarikatı'nın arasında bulunan kötü ilişkilerden kaynaklanmaktadır. Osmanlı padişahı II. Bayezid, Şah İsmail'in babası Şeyh Haydar'ın ölüm (1488) haberini duyunca: "Haydar'ın ölümünü işitmiş olmak sevincimi kat kat artırdı." demiştir.[15] Şeyh Haydar'ın takipçileri olan Kızılbaşlar'a ise "Haydar'ın yolunu şaşırmış sürüsü, Allah onlara lânet etsin!" demiştir.[16]

Safevî şeyhlerinin Anadolu'da çok sayıda müritleri olduğu, bu müritlerin sıkça şeyhlerini ziyaret ettikleri, beraberinde hediyeler götürdükleri ve şeyhlerinnden eğitim almak için İran'a gittikleri bilinmekteydi. Osmanlı Devleti Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olmasını, Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olmasını ve üstelik komşu topraklarda yükselmesini büyük bir tehdit olarak görmüştür. Bu yüzden II. Bayezid, 1501 yılında Safevi Devleti'nin kurulmasıyla Kızılbaşlar'ın İran'a gitmesini engellemeye çalışmıştır ve İran'a gittiği tespit edilen bütün Kızılbaşlar'ın idam edilmesini emretmiştir.[17] Safevi hükümdarı Şah İsmail'in Kızılbaş inanışına sahip olması ve Anadolu'da büyük bir taraftar kitlesine sahip olması, Osmanlı Devleti tarafından bir tehlike olarak görülmüştür. Şii meşrebini sapıklık olarak görmüştür.[18] 1502 yılında II. Bayezid bu sebepten dolayı birçok Kızılbaşı Anadolu'dan Mora'ya (Yunanistan) sürmüştür.[19]

Şah İsmail, 1501 yılında Tebriz'i aldıktan sonra, bir ordu gönderip Erzincan'ı da ele geçirmiştir. Bu bölge Osmanlı topraklarına dahil olmadığı halde Şah İsmail'in eline geçmesi o dönemde Trabzon sancakbeyi olan Şehzade Selim'i fena kızdırmıştır. Ardından Şehzade Selim 1503 ve 1507-8 yıllarında iki defa Erzincan'ı ele geçirmeye çalışarak Safevi topraklarına saldırmıştır.[20]

Şehzade Selim'in son saldırısında, Şah İsmail'in silahları ve hazineleri de ele geçirilmiştir. Bunun üzerine Şah, Selim'e bir elçi gönderir, ama Şehzade Selim ele geçirdiklierinin iade edilmesini reddeder. Şah İsmail bu sefer II. Bayezid'e elçi gönderir. Elçinin barış ve dostluk içeren ifadelerle, Selim'in düşmanca olan tutumunu şikayet eder ve ele geçirilen silah ve hazinelerin iadesini talep eder. Osmanlı yönetimi, elçiye hürmetle davranır, ama şikayetini görmezden gelir.[21]

Şehzade Selim sadece Safevi topraklarına saldırmakla değil, Şah İsmail'in Anadolu'daki müridleriyle olan ilişkilerini kısıtlamaya çalışmış, ve karşılaştığı Safevi Tarikatı müritleri Kızılbaşlara eziyet edip katletmiştir.[22]

Osmanlı İmparatorluğu açısından savaşın sebepleri:

Savaş Öncesi

II. Bayezid, ne kadar bazı önlemler alsa da bu soruna gerekli önemi vermemiştir ve sorun giderek büyümüştür. O dönem Trabzon'da sancakbeyi olan Şehzade Selim, babasının bu soruna önem vermemesinden dolayı isyan ederek tahtı ele geçirmek istemiş ama başarısız olmuştur. Daha sonra yeniden isyan eden Şehzade Selim, yeniçerilerin de desteğini alarak babasını tahttan indirmiş ve padişahlığını ilan etmiştir.

I. Selim, 1512 yılında tahta geçtikten sonra, Safevi Devleti ve Kızılbaşlar'la olan sorunları kökünden halletmek için kendini hazırlamıştır. İlk önce dönemin mütfülerine fetva çıkartıp, Kızılbaşlar'ın katledilmesini helâl kılmıştır.[24] Ancak Kızılbaş tabiri Osmanlı kaynaklarında; Safevi Tarikatı müridleri ve Kızılbaş askeri, Kızılbaş tarafı, Kızılbaş üzerine sefere çıkmak gibi tabirler doğrudan Safevî Devleti için kullanılır.[25]

Bu dönemde halk arasında Osmanlı yönetimine karşı derin bir hoşnutsuzluğun yaygın olduğunu gösteren bir belge bulunmaktadır. Şikayet biçiminde I. Selim'e verilen bu belgede, baskıyla alınan vergilere ve Osmanlı yönetimi tarafından yapılan adaletsizliklere değinilmiştir.[26]

Anadolu'da, I. Selim'in kardeşleri, Saruhan sancakbeyi olan Şehzade Korkut ve Konya, Amasya, Malatya taraflarında bulunan Şehzade Ahmet'in tahtta gözü vardı ve her ikisi de isyana hazırlanıyordu. Ahmed'in oğlu Alaüddin'in Bursa'yı işgal etmesi üzerine sefere çıkan Yavuz, Bursa'yı geri aldı ve Konya'ya yürüdü. Şehzade Ahmed, Konya'da çekilerek önce Amasya'ya, oradan da Kahta'ya (Adıyaman) kaçtı. Kahta'da, 40.000 kişilik bir Kızılbaş ordusu da Şehzade Ahmed'in kuvvetlerini katıldı ve Şehzade Ahmed iyiden iyiye kuvvetlendi. Yavuz, Ahmed'i bir süreliğine sindirdikten sonra Saruhan'a yürüdü. Ancak Yavuz'un geldiğini önceden haber alan Şehzade Korkut ve yardımcısı Piyale Bey, Teke'ye (Antalya) kaçtılar ve buradan bir gemi ile Frenk diyarına (Avrupa) kaçmaya karar verdiler. Bir süre bir mağarada gizlenen Şehzade Korkut ve Piyale Bey, bir çobanın ihbarıyla yakalandılar ve idam edildiler.

Sadrazam Koca Mustafa Paşa, büyük bir ihanetin içindeydi ve sürekli Şehzade Ahmed'e bilgi sızdırıyordu. Koca Mustafa Paşa, Şehzade Ahmed'in isteğiyle ordunun bir kısmını terhis etti ve Amasya Valisi Mustafa Paşa'ya; I. Selim'in barış amacıyla, Amasya'yı Şehzade Ahmed'e terkettiğini yazan sahte bir mektup gönderdi. Daha sonra Şehzade Ahmed hiç vakit kaybetmeden Amasya'yı ele geçirdi. Sadrazamın ihanetinin farkında olan I. Selim, Amasya olayında sonra Koca Mustafa Paşa'yı idam ettirdi ve yerine Hersekzade Ahmed Paşa'yı sadrazam yaptı.

Şehzade Ahmed, Amasya'yı ele geçirdi ve ordusunun komutanlığına Amasya Valisi Mustafa Paşa'yı getirdi. Elindeki büyük kuvvetle Amasya'dan hareket eden Şehzade Ahmed, batıya doğru ilerlemeye başladı. Saruhan yakınlarında I. Selim'in ordusuyla karşılaştı ve Selim'in önce kuvvetlerini yendi. Zafere çok yakınken geri çekilme emri verdi ve İstanbul'a yürüdü. Amacı başkenti ele geçirip padişahlığını ilan etmekti. Ancak I. Selim sefere çıkarken, yerine Şehzade Süleyman'ı (ileride Kanuni Sultan Süleyman) bırakmıştı ve yakın zamanda İstanbul'dan 10.000 kişilik bir yeniçeri takviyesi istemişti. Şehzade Ahmed, İstanbul'a yürürken bu yeniçeri kuvvetiyle karşılaştı ve önden yeniçeri kuvvetinin arkadan da I. Selim'in kumandasındaki esas ordunun saldırılarıyla tüm askerlerini kaybetti. Daha sonra da yakalanan Şehzade Ahmed, idam edildi.

I. Selim, kardeşlerinin isyanını bastırıp iç birliği sağladıktan sonra Safeviler'in üstüne sefer yapmayı amaçlıyordu. İsyanları bastırdıktan sonra başkente dönmeyen I. Selim, Haziran ayında İran'a doğru ilerlemeye başladı.

Şah İsmail, İstanbul'daki casusluk şebekesi vasıtasıyla I. Selim'in üzerine geldiğini öğrendi ve önlemler almaya başladı. Ordu-yi Hümâyûn'ün (Osmanlı Ordusu) karşısına çıkmadan çekilmeye ve geçtiği yerleri yakıp yıkmaya başladı. Böylece Ordu-yi Hümâyûn'de iaşe sıkıntısı baş gösterecek ve harap yerlerde ilerlemekten bıkan askerler İstanbul'a dönmek isteyecekti. Aksi takdirde de büyük bir isyan çıkabilirdi.

I. Selim, 100.000 kişilik bir orduyla İstanbul'dan hareket etmişti. Anadolu'da 40.000 kişilik bir kuvvetle Ordu-yi Hümâyûn'e katılmıştı. I. Selim, 40.000 kişilik bu kuvveti, ordunun iaşe ihtiyacını karşılaması ve gerekirse ihtiyat kuvveti olarak savaşa sokmak için için Kayseri ile Malatya arasına yerleştirdi.

Safevi hududunu geçen Osmanlı ordusu, sürekli harap yerlerden geçiyor ve iaşe sıkıntısı çekiyordu. Bu yüzden bazı hoşnutsuzluklar oluşmayı başlamıştı. Hatta bir gün, yeniçeriler isyan ettiler ve I. Selim'in çadırının (Otağ-ı Hümâyûn) etrafına sardılar. Birkaç ok da çadıra saplandı. Bunun üzerine askerlerin içine dalan I. Selim, meşhur bir nutuk çekti. Bu nutukta; isteyenlerin İstanbul'a dönebileceğini, isteyenlerinde kendisiyle gelip Şah İsmail'le savaşabileceğini söyledi. Gerekirse tek başına gideceğini de ekledi. Bu nutukla askerlerin kanında büyük bir galeyan meydana geldi ve ordu hızla ilerlemeye başladı. Nihayat Şah İsmail'in Çaldıran Ovası'na ordugah kurduğu haberi geldi ve Ordu-yi Hümâyûn'de Çaldıran Ovası'nda bir ordugah kurdu.

Savaş

İlk başta I. Selim, ovanın güneybatısındaki tepelerin ele geçirilmesini ve böylece ordunun, sırtını rahatça dağa verebilmesini emretti. Bunun üzerine Orhan Bey'in komutasındaki çarhacılar, çok geçmeden bu tepeleri ele geçirdiler.

I. Selim, merkezi kumanda edecekti ve yanında Kazasker, Sadrazam Hersekzade Ahmed Paşa, vüzeradan Dükaginoğlu Ahmed Paşa ve Mustafa Paşa olacaktı. Anadolu askerlerinden oluşan sağ cenaha Anadolu Beylerbeyi Hadım Sinan Paşa ve Karaman Beylerbeyi Zeynel Paşa kumanda edecekti. Rumeli askerlerinden oluşan sol cenaha ise Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa kumanda edecekti. Anadolu ve Rumeli azep askerleriyse ordunun en tehlikeli yerinde, topların önünde olacaktı. Bu topların sayısı 500 kadardı ve en hakim tepelere yerleştirilmişlerdi. Şah İsmail'in ordusu ilk bakışta gizlenmiş olan topları fark edemeyecek, topların önünde bulunan azeplere yüklenecekti. O sırada azepler usta bir manevra ile topların önünü açacaklar ve Safevi ordusunu ateş çemberine alacaklardı.

Şah İsmail ise, ordusunun sağ cenahına kendi, sol cenahına Diyarbakır valisi Ustacluoğlu Mehmet Han ve merkeze başveziri Mir Abdülbaki kumanda ediyordu. Şah İsmail, zırhlı süvarilerinin üstün gelmesi sonucu muhteşem bir zafer kazanmayı hesaplıyordu.

Savaş başlayınca Osmanlı askerleri, Fitilli muske ya da Gürleyen Demirler dedikleri çok ağır tüfekleri ilk kez bu savaşta kullandılar. Tüfeklerin ateşlenmesiyle Safevi ordusunda gedikler açılmaya başladı. Ordusunun bocaladığını gören Şah İsmail, kendi kumandasındaki sağ cenahla, Osmanlı sol cenahına hücum etti. Azepler, Yavuz'un planını uygulamaya fırsat bulamadılar. Vaktiyle kenara açılamadılar ve toplar ateşlenemedi. Yorgun ve bitap Rumeli askerleri, Şah İsmail'in zinde kuvvetleri karşısında yetersiz kaldı. Şah İsmail, o hız içinde Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa'yı öldürdü.

Yavuz Sultan Selim, durumu fark etmekte gecikmedi. Bir yandan topçularını harekete geçirirken öte yandan etrafındaki seçme yeniçerilerle Şah İsmail'in dönüş yolunu kesti. Osmanlı Ordusu'nun sol cenahı yok edilse de merkezi kumanda eden Yavuz ve sağ cenahı kumanda Hadım Sinan Paşa, ustaca manevralarla Safevi ordusunu zor durumda bırakıyorlardı.

Azepler, topların gerisine çekilmişler ve top atışı başlamıştı. Safevi ordusunun sol cenah kumandanı Ustacluoğlu Mehmet Han, askerlerini top ateşinin kucağına itti. "Vurun ha!" narasıyla kendisi de ortaya fırladı. Ancak bir Osmanlı süvarisinin kargı darbesiyle atından devrildi ve öldü.

Malkoçoğlu Ali Bey ve Malkoçoğlu Tur Ali Bey, Yavuz'dan aldıkları emirle yanlarındaki askerlerle beraber Şah İsmail'in üstüne yürüdüler. Ancak ikisi de hayatını kaybetti. Yalnız Malkoçoğlu Ali Bey, Yavuz'un kendine hediye ettiği çift namlulu piştovuyla Şah İsmail'e ateş ederek onu kolundan ve baldırından yaraladı. Bunun üzerine Şah İsmail'in seyisi Atçeken Hızır, Malkoçoğlu'nun arkasına geçerek onu ödürdü.

Savaş bir gün sürdü ve yenileceğini anlayan Şah İsmail, elinde kalan son kuvvetleri de Osmanlı ordusunun üstüne gönderdi. Daha sonra seyisi Atçeken Hızır'la kıyafetlerini ve atını değiştirerek firar etti. Atçeken Hızır, Şah İsmail'in kıyafetleri ve atıyla savaş meydanına gelerek "Şah benim." diyerek bağırmaya başladı. Osmanlılar tarafından esir alınan Hızır, firar etti.

Şah İsmail, savaşın sonunda Safevi ordusu dağılmaya başlayınca savaş alanını terk ederek Dergezin'e çekildi. Savaşta Ustaclu Muhammed Han, Pir Ömer Bey Şireci, Köse Hamza, Lala Hüseyin Bey gibi meşhur Kızılbaş reislerinin pek çoğu öldü.[27][28]

[29]

 

 

 

Yavuz Sultan Selim

 ilk Safevi ordusunun geri çekilmesini hile zannetti ancak savaşın kazanıldığı anlaşılınca ordusuna yağma izni verdi[30] ve ele geçirilen çoğu esir katledildi.[31]

Osmanlı Ordusu, bu savaşta son teknolojiyi kullanmıştır ve büyük bir zafer elde etmiştir. Savaşı kazanan I. Selim, Osmanlı Ordusu'nun başında 6 Eylül 1514'te Safevi Devleti'nin başkenti olan Tebriz'e girdi. I. Selim kışı burada geçirmek istiyordu, ama yorgunluktan dolayı Osmanlı askerleri arasında huzursuzluk artınca I. Selim, İstanbul'a geri dönerek ele geçirilen yerlerin bir bölümünü geri bırakmak zorunda kaldı.

Safeviler, Doğu Anadolu hariç yitirdikleri toprakları savaşsız geri aldılar. Zaten bu savaşın amacı toprak almak değil, Safeviler ile Osmanlılar arasındaki güç mücadelesinin bir sonuca vardırılmasıydı. Savaşın sonunda Doğu Anadolu'daki aşiret ve beylikler Osmanlı'ya bağlandıklarını bildirdi. Gene bu savaşla beraber Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi. Bu da I. Selim'in Mısır seferini kolaylaştırdı. Ayrıca Osmanlı Devleti, İpek Yolu'nun Van-Tebriz hattının denetimini ele geçirdi.

Savaşın Sonuçları

  • Anadolu'da Alevi-Sünni çatışması başladı.
  • Anadolu üzerindeki Şii sorunu geçici olarak çözüldü.
  • Safeviler'in Anadolu üzerindeki emelleri son buldu.
  • Günümüzdeki Kars ve Van hariç Doğu Anadolu'nın tamamına yakını Osmanlı denetimine girdi.
  • Safeviler'in, Mısır'daki müttefikleri olan Memlûkler ile bağlantısı kesildi.
  • Doğu Anadolu'daki aşiret ve beylikler, Osmanlı'ya bağlılıklarını bildirdiler.Bu savaşla beraber içine kapanık birine dönüşen Şah İsmail, tek hezimeti olan bu büyük yenilgiden sonra, 1524 yılında ölene dek başka bir savaş yapmadı.
  • Osmanlı toprak bütünlüğü korundu.
  • İpek Yolu'nun Van-Tebriz hattının denetimi Osmanlılar'ın eline geçti.
  • Tebriz gibi şehirlerde bulunan ünlü ilim insanları ve sanatçılar İstanbul'a getirildi.
  • I. Selim, sefere çıkarken Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle'ye, Osmanlı ordusuna katılması için çağrı yapmıştı. Ama Safeviler ve Memlükler ile ittifak yapan Alaüddevle, bunu reddetmişti. Bu yüzden I. Selim, sefer dönüşünde Dulkadiroğulları üzerine sefer yaptı ve Turnadağ Savaşı ile bu beyliğe son verdi. Böylece Anadolu'da siyasi birlik tam olarak sağlanmış oldu.
  • Çaldıran Zaferi’nden sonra, Erzincan ve Bayburt kesin olarak Osmanlı egemenliğine geçti. Kemah Kalesi alındı. 12 Haziran 1515′de kazanılan Turnadağ zaferiyle Dulkadiroğlu Beyliği’ne son verildi.Diyarbakır, Mardin ve Bitlis Osmanlı egemenliğine girdi. Böylece Anadolu’da Türk birliği sağlanmış oldu.[32]
 
 
İran, Maku, Çaldıran Ovası'ndaki anıt

Kaynakça

  1. a b c Tufan Gündüz-Son Kızılbaş
  2. ^ Ghulam Sarwar: History of Shah Isma'il Safawi, AMS, New York, 1975, s. 79
  3. ^ Josafa Barbaro: Travels to Tana and Persia, 2008, s. viii
  4. ^ Rami Yelda: A Persian Odyssey: Iran Revisited‎, 2005, s. 142
  5. ^ M. R. Jafar: Under-underdevelopment: a regional case study of the Kurdish area in Turkey, 1976, s. 136
  6. ^ Hairenik Association: The Armenian review, Cilt 39, 1986, s. 4
  7. ^ Steven R. Ward: Immortal - a military history of Iran and its armed forces‎, 2009, s. 44
  8. ^ Chambers's encyclopaedia, Cilt 10, 1950, s. 585
  9. ^ Bulletin of the School of Oriental Studies (University of London), Cilt 9, 1939, s. 637
  10. ^ Great Britain Naval Intelligence Division: Persia‎, 1945, s. 264
  11. ^ Percy Molesworth Sykes: A History of Persia, 2008, s. 245
  12. ^ Harper & Brothers: Don Juan of Persia - A Shi-Ah Catholic 1560-1604‎, 2007, s. 321
  13. ^ Roger Savory: Studies on the history of Ṣafawid Iran, 1987, s. 41‎
  14. ^ Volker Eid: Ost-Türkei - Völker und Kulturen zwischen Taurus und Ararat, 1990, s. 63:
      « Çaldıran ist nicht der Ort unmittelbar nordöstlich des Wan-Sees, sondern ein etwas entfernterer bei Maku auf heute iranischem Gebiet. »
       
  15. ^ Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 63
  16. ^ Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 64
  17. ^ Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 306
  18. a b c Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, 5. baskı, sayfa: 117
  19. ^ http://www.iranicaonline.org/articles/esmail-i-safawi#i
  20. ^ Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 422-426
  21. ^ Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 424-425
  22. ^ Rıza Yıldırım: Turkomans between two empires: the origins of the Qizilbāsh identity in Anatolia (1447-1514), Bilkent University, 2008, s. 426
  23. a b Tufan Gündüz, Son Kızılbaş Şah İsmail, 5. baskı, sayfa: 116
  24. ^ s:Müftü El Hamza'nın Kızılbaşlarla ilgili fetvası
  25. ^ Tufan GÜNDÜZ, Kızılbaşlar Osmanlılar Safevîler, 2. baskı, sayfa: 110-112
  26. ^ Adel Allouche: Osmanlı-Safevî İlişkileri – Kökenleri ve Gelişimi, Anka Yayınları, 2001, s. 116
  27. ^ Ahsenü’t-Tevârih, s. 195
  28. ^ Cevâhirü’l-Ahbâr, s. 135
  29. ^ Tekmiletü’l-Ahbâr, s. 55
  30. ^ Hülasatü't-Tevarih, c. I, . 131
  31. ^ Selimşahname, s. 188-189
  32. ^ Çaldıran Savaşı Hakkında Bilgi

 



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol