http://www.fatih-alparslan34.tr.gg

AMERİKANIN MÜSLÜMANLARCA KEŞFİ

 






















TARİHTE BUGÜN  12 - 10 - 1492
KRİSTOF KOLOMB KARAYİP ADALARINA GELDİ 
AMERİKA KITASINA YAKLAŞTIĞINI ANLAMADI
FAKAT AMERİKA DAHA ÖNCE MÜSLÜMANLARCA KEŞFEDİLMİŞTİ

Cenovalı denizci Kristıp Kolomb bugün 12-10-1492 tarihinde
Amerika kıtasının yakınında bulunan Karayip Adalarına ulaştı
Fakat buranın Amerika kıtası ile ilgisinin olmadığını düşündü
Doğu Asyaya yakın bir yer olduğunu düşündü
Amerika kıtası Kristof Kolomb'dan çok daha önce 
Müslümanlar tarafından keşfedildiği bilinmekteydi

AMERİKANIN MÜSLÜMANLARCA KEŞFİ 


https://www.timeturk.com/tr/makale/nevzat-cicek/amerikan-kitasini-muslumanlar-kesfetti-iste-kanitlari.html

NEVZAT ÇİÇEK 

Latin Amerika Ülkeleri Müslüman Dini Liderler Zirvesi kapanış toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleri yeni bir tartışma başlattı. Erdoğan, “Latin Amerika’nın İslam’la tanışması 12. yüzyıla kadar dayanır. Amerika’yı Kolomb değil 1178’de Müslümanlar keşfetti. 1178'te Müslüman denizciler Amerika kıtasına ulaşmıştı. Kristof Kolomb anılarında Küba kıyılarında dağın tepesinde bir caminin varlığından bahseder. Ben şimdi Kübalı kardeşimle konuşurum. O dağın tepesine bir cami bugün de yakışır. Yeter ki izin versinler, olur desinler. Yani Kolomb daha Amerika kıtasını keşfetmeden İslam dini kıtada inkişaf etmiş, yayılmıştı.” Dedi.

2012 yılında ziyaret ettiğim Küba’da İslam’ın nasıl yayıldığı ile ilgili bir yazı kaleme almıştım. Bugün bu tartışma üzerine Küba özelinde Amerikan kıtasında İslam’ın izlerini sizlere tarihsel araştırmalardan  anlatmaya çalışacağım;
 

1-      Dünyaca ünlü Harvard Üniversitesi eski profesörü ve ABD Bilim Sanat Akademisi üyesi Barry Fell'in çalışmaları, Hazreti Ali ve Hazreti Osman döneminde Müslümanların Amerika'ya ulaştığını ve burada denizcilik okulları açtığını gösteriyor. Prof. Fell, ABD'nin Nevada, Colorado, New Mexico ve Indiana eyaletlerinde 7. ve 8. yüzyıllarda açılmış Müslüman okulları olduğunu, arkeolojik kazılarda ortaya çıkan bulgulara dayandırıyor. Batı Amerika'nın el değmemiş bölgelerinde kayalar üzerinde bulunan yazılar, çizimler ve tablolar, o zamanlar uygulanan ilk ve orta düzeydeki Müslüman eğitim sisteminin kalıntıları. Bu belgeler, kuzey Afrika Arapçasının eski kûfî Arap harfleriyle yazımından oluşmakta, okuma-yazma, aritmetik, din, tarih, coğrafya, matematik, astronomi ve denizcilik konularını kapsamakta. Nevada'daki kazılarda bulunan bir kaya üzerindeki "Allah'ın adıyla" yazısı  ve "Muhammed Nabiyallah" yani "Muhammed (sav) Allah'ın elçisidir" yazılı taş  7. yüzyılda kullanılan bir çeşit kûfî yazısıdır

 

2-      ABD'deki İslam izleri ile ilgili bir diğer çarpıcı bilgi ise şu: Rahip Thaddeus Mason Harris, 1787'de Massachussets eyaletindeki Boston'da, Malden'dan Cambridge'e doğru giderken bugün 16 numaralı yol olarak adlandırılan bölgede yol yapımı için çalışan işçilerin kazı yaparken bazı paralar bulduklarını görür. İşçiler o metalleri kıymetsiz zannedip ondan da bir avuç almasını ister. O da aldığı paraları Harvard College (bugünkü Harvard Üniversitesi) kütüphanesine incelenmek üzere gönderir. Resim 6'daki bu paraların 9. ve 10. yüzyıllara ait Semerkand dirhemleri olduğu inceleme sonucu ortaya çıkar. Dirhemlerin üzerinde "La ilahe illallah, Muhammedun Resulullah ve Bismillah" yazılıdır.

 

 

3-      "Kolomb, Küba'nın kuzeydoğu kıyısındaki Cibara civarında yelken açarken güzel bir dağın üzerinde bir cami gördüğünü 21 Ekim 1492 tarihinde kayıtlarına geçirmiş. Küba, Meksika, Teksas ve Nevada'da minarelerinde Kur’an ayetleri bulunan cami kalıntıları bulunmuş. Harvard'lı ünlü tarihçi ve dilbilimci Leo Weiner, 'Afrika ve Amerika'nın Keşfi' isimli kitabında Kolomb'un yeni dünyada mandinkaların varlığından haberdar olduğunu belirtir. Aynı kaynak Batı Afrika Müslümanlarının Orta Amerika’da, Güney Amerika’da, Kanada dâhil Kuzey Amerika'da ve Karayiplerde yaşadıklarını; Iroque ve Algonquin yerli kabileleriyle evlilik ve ticaret bağları kurduklarını Kolomb'un bildiğini kaydeder."

 

4-      Kolomb ve öncü İspanyol, Portekizli kâşiflerin Atlantik'in karşı kıyısına düzenledikleri seferlerin çoğu Müslümanların hazırladığı coğrafya ve deniz seyir bilgileri sayesinde gerçekleşmiş. Örneğin Mesudi'nin (871-957) kitabı "Murucuz Zahab" Afrika ve Asya'dan bu tip bilgilerin Müslüman tüccarlar tarafından toplanması sonucu yazılmış. Aslında Kolomb'un kıtalararası ilk yolculuğunda iki kaptanı Müslüman'dı. Martin Alonso Pinzon PINTA, kardeşi Vicente Yanez Pinzon da NINA isimli gemilerinin yönetimindeydi. Pinzon ailesinin kökeni Sultan Abu Zayan Muhammed III (1362-66) tarafından Fas Marinid kraliyet ailesine dayanıyor. Kolomb'a katılmadan önce zengin gemi donanımcıları olan kardeşler, Kolomb'un keşif gezisini organize etmesine edip bayrak gemisi Santa Maria'yı masraflarını da karşılayarak hazırlamışlar. Kolomb, Atlantik Okyanusu'ndaki bazı adalarda yerli halkın burnuna altın taktığını ve mektuplarını Arapça yazdıklarını kaydeder. 16. yüzyılda Amerika'ya giden misyonerler Virginia, Tenesse ve Visconcion'daki bakır yataklarının yerli halk tarafından değil, Ortadoğu'dan gelenler tarafından işletildiğini, Kızılderililerin Ortadoğu halkına karşı büyük muhabbetleri olduğunu görürler.
 

5-      Venezuella kıyısında bulunan, 8.yy'a ait ve üzerinde arapça yazılar bulunan iki metal para da, Müslüman kaşiflerin yerli Amerikalılarla daha 8.yy'da ilişki kurduklarını göstermektedir. Bu paralar Ali-al-Masudi isimli Müslüman kaşifin bulgularını da desteklemektedir. Al-Masudi 956 yılında yazdığı kitabında yer alan dünya haritasında Amerika kıtasına da yer vermiş ve burayı "Ard'el Mechul" (bilinmeyen yer) olarak isimlendirmiştir.
 

6-      Ünlü Arap coğrafyacısı Abu-Abdullah-al-İdris'in (1099-1180) kitabında yer alan iki Avrupalı denizciye ait maceralar da kıtanın sakinleri hakkındaki bilgilere ilginç bir boyut getirmektedir: "İki denizci okyanusun sonunda ne olduğunu bulmak için Lizbon'dan Atlantik Okyanusu'na yelken açtılar. Bir adaya vardıklarında yerliler onları esir alıp 3 gün tuttular. 4. Gün yerlilerin esirlerle konuşmak için getirdiği rehber ARAPÇA konuşuyordu."
 

7-      Araştırmacı P.V. Ramos "Karayiplerin Tarihi" isimli kitabında Karayip Adaları'nın tarihini anlatırken şu ifadeyi kullanmıştır: "Kolomb, 1493'de yerliler ile karşılaştığında orada bazı beyaz tenli insanlar gördü. Bunlar barışcıl, tarım ve avcılıkla geçinen insanlardı. Dinleri Muhammedism(İslâm) dilleri de Arapça idi

 

8 - Kubilay Han'ın filosu, Zheng He'dan önce 13'üncü yüzyılda ABD'ye kadar gidiyor ve Kuzey Amerika kıtasını haritalıyor.

 


KRSİTOF KOLOMB HARİTALARI VE PİRİ REİS 

http://www.milliyet.com.tr/500-yilin-gizemi---kayip-kolomb-haritalarinin-sirri-piri-reis-te-gundem-1679983/



500 yılın gizemi - 1 / Bülent Özükan

Piri Reis ünlü dünya haritasını tamamladığında şöyle bir not düşer: Bu harita kulunuz Hacı Mehmet Oğlu ve Kemal Reis’in Allah her ikisine de rahmet eylesin  yeğeni Piri tarafından 919 yılının muharrem ayında çizilmiştir. Hicri 919 yılı ise miladi 1513 yılıdır. Ve 1513 yılının muharrem ayı 9 Mart-7 Nisan tarihleri arasındadır.

Kitaptaki o denizci
Kısaca bulunduğumuz günler bu ünlü haritanın tam 500’üncü yılı. Bu nedenle 
Piri Reis’in önemini ve değerini Batılı bilim çevreleri Türkiye’den çok daha iyi biliyor.
Amerika kıtasının kaşifi olarak bilinen denizci Kristof Kolomb’un keşifleri sırasında kullandığı haritaları bugün kayıp. Yani Batı müzelerinde bin yıldan daha eski haritalar bulunmasına rağmen, Kristof Kolomb’a ait tek bir harita yok.
Piri Reis 1513 tarihli dünya haritasına yazdığı haşiyede (kenar notu) haritayı yaparken yararlandığı haritaları sıralarken bir adet Kolomb haritasından bahseder. Kitab-ı Bahriye isimli eserinde ise, amcası Kemal Reis ile bir deniz savaşında esir aldıkları denizcinin Kristof Kolomb ile okyanus yolculuklarına üç defa katıldığını ve bu denizciden bir harita edindiklerini anlatır. Bu anlatımın, Paul Kahle tarafından bir konferansla sunumu, Batılı bilim çevrelerinde büyük ilgi görür. Nedeni; bulunamayan Kristof Kolomb haritalarının izi Piri Reis haritalarında ortaya çıkmıştır. Bu haritanın büyük ölçüde Kristof Kolomb’un haritası olduğu genel bir kabul görür.

Batılılar peşinde
1926 yılında Alman bilim insanı Paul Kahle’nin Kitab-ı Bahriye üzerine kitap yayınlaması ve 1929’da Topkapı Sarayı’nın müzeye dönüşümü sırasında 1513 tarihli haritanın 1/3’ünün bulunması üzerine Piri Reis ve yaptığı Dünya Haritasıyla ilgili çok sayıda ciddi eser yayınlanır. Batılı bilim çevreleri coğrafya keşifleri üzerine ciddi bir belge, Amerikan bilim çevreleri de Amerika’nın köklerine ilişkin yeni bir ipucu elde ettikleri için akademik çalışmalarına Piri Reis’i de dahil ederler.
Ama Gelibolu doğumlu Piri Reis üzerine Türkiye akademik çevrelerince ciddi tek bir kitap dahi yayınlanmamıştır. Afet İnan’ın 1954’de yayınladığı kitapçık Piri Reis üzerine bir araştırma kitabı değil, uzunca bir tebliğ niteliğindedir. Deniz Müzesi‘nin yayınladığı Cevat Ülkekul’un eseri ise değerli bir derlemedir.
Piri Reis üzerine araştırmalar yapan iki değerli bilim insanı dikkat çekiyor. Çek asıllı Svat Soucek ve Amerikalı Gregory C. McIntosh. Her ikisinin de uzmanlık alanı Piri Reis ve 1513 Dünya Haritası.

Türkiye dostu tarihçi
Soucek yaşamının önemli bölümünü Piri Reis’i araştırmakla geçirdi. Soucek Türkiye dostu bir tarihçi. Kitabının girişindeki Türkiye tarifi de, bunun bir kanıtı; “Türkiye kendisini çevreleyen üç denizin uzun ve güzel kıyılarıyla kutsanmış bir ülkedir”. Yazar, dönemi anlatan tanımlarıyla 500 yıl öncesinin yaşamını hissettirebiliyor:
“En çok kullanılan gemi tipi, adını kürekli gemi anlamındaki Yunan kökenli Türkçe bir kelimeden alan Kadırga’dır. Uzun, alçak ve dar bir gemi olan kadırga, limanlara girerken ya da limanlardan çıkarken, düşmanı takip ederken ya da düşmandan kaçarken ve savaş esnasında kürekle yol alırdı.”
Soucek ayrıca, Piri Reis eserlerinde 3 gemi tipinden bahsedildiğini yazar: Kadırga, Karavela ve Barça ya da Köke. Soucek’e göre Piri Reis 1513 tarihli Dünya Haritasını Karaka ve Karavela tipi gemilerle süslemiştir.

Portolan tarzı harita
Piri Reis döneminde yaygın olarak kullanılan portolan haritaları daha çok Portekiz, İspanyol ve İtalyanların ürettiği biliniyordu. 20’den fazla kitap ve konferansında Piri Reis ve 1513 Dünya haritasını konu edinen dünyanın sayılı Piri Reis uzmanlarından Gregory C. McIntosh Boyut Yayınları’ndan çıkan
Piri Reis 1513 Dünya Haritası adlı kitabında yer alan yazısında mükemmel bir harita kopyası olarak nitelendirdikten sonra şu bilgileri verir:

“Bu, portolan tarzı bir haritadır. Portolan haritaları on üçüncü yüzyılda ilk olarak Venedikliler ve Cenovalılar daha sonra da Katalunyalılar ve Mayorkalı denizciler arasında geliştirilen, Akdeniz, Ege ve Karadeniz bölgelerine ait deniz haritaları olarak ortaya çıktı. On dördüncü yüzyılda Atlantik’in Avrupa kıyılarını kapsayacak şekilde genişledi. Afrika ve daha sonraları Asya ve Yeni Dünya üzerine coğrafi bilgiler dahil oldukça temel şablonu genişleyen portolan haritaları, “portolan tarzı” veya “genişletilmiş portolan” deniz haritaları  olarak anılacak şekilde dünya haritalarına uygulanmaya başlandı. On altıncı yüzyılın “genişletilmiş portolan tarzı” haritaları, geleneksel portolan deniz haritaları tarzında yapılıyor pusulagüllleri, kerte hatları vs. fakat alışılagelmiş Akdeniz bölgesi haricindeki alanları tasvir ediyordu. Juan de la Cosa’nın 1500 tarihli haritası, 1502 tarihli Cantino haritası, 1520’lerin Ribero dünya haritaları ve 1513 tarihli Piri Reis haritası portolan tarzı dünya haritalarının örnekleri arasında sayılabilir. Akdeniz’in portolan deniz haritaları ve portolan tarzı dünya haritaları on yedinci yüzyıla kadar üretilmeye devam edilmiştir.”

Mantık hesabıyla keşif
Piri Reis 1513 Dünya Haritası adlı kitapta İstanbul Teknik Üniversitesi Geomatik Mühendisliği Bölüm Başkanı Doğan Uçar ise şöyle diyor:
“Piri Reis’in yaşadığı dönemlerde yön belirlemede kullanılan temel yöntem, ‘Dead reckoning’ denilen metoddur ve  ‘mantıklı çıkarım yaparak hesaplama’ anlamına gelmektedir. Yöntem, gidilen yol uzunluğu, bu yolun gidilmesi için gerekli zaman ve pusulayı kullanmaktadır. En basit tanımıyla Dead Reckoning belirli bir süre önce nerede olduğu kesin olarak bilinen bir taşıtın, şu an nerede olması gerektiğinin (ya da nerede olduğunun) hesabı şeklinde yürütülmektedir.  Kristof Kolomb’un seyir defteri kayıtlarından ve güncelerinden bu yöntemi kullandığı   net olarak bellidir.  Geminin kuzeye göre gidiş doğrultusu ise pusula ile belirlenmekte ve bu yol ve doğrultu haritada ucu uca eklenerek geminin açık denizde izlediği rota haritaya işlenmektedir. Hareket edilen noktadan batıya gidilen mesafe an be an kayıt edilmektedir. Ve gidilen bu mesafeye göre bulunulan yelkenlinin boylamı hesaplanabilmektedir


AMERİKA'YI MÜSLÜMANLAR KEŞFETTİ  

Prof. Dr. Fuat Sezgin

https://insanveevren.wordpress.com/2011/05/04/amerika%E2%80%99nin-muslumanlar-tarafindan-kristof-kolomb-oncesi-kesfi/

TÜBA Şeref Üyesi1930’ların başlarında Alman orientalist Paul Kahle, ardarda yayınladığı yazılarla, Piri Reis’in Topkapı Sarayı’ndaki Amerika haritasını bilim dünyasına tanıtmıştı. Haritanın, haritacılık tarihi açısından değeri konusunda bugüne kadar sayısız yazı yazıldı. Bu konudaki değerlendirmeler birbirlerinden çok büyük farklılıklar gösteriyor. Son yıllarda çıkan bazı yazılardaki, haritanın güneyinde büyük bir kara kütlesinin belirtildiği hususu, tartışmaya yeni bir boyut kazandırmış bulunuyor. Ama bütün bu gayretler İslam kültür dünyasının haritacılık tarihindeki büyük yaratıcı yeri bilinmeden gösterildi.Diğer taraftan bu tartışmalar devam ederken 2002 yılında bir İngiliz denizaltı komutanı Gavin Menzis “1421: Çin’in Dünyayı Keşfettiği Yıl” adıyla yayınladığı kitapta tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı. İslam bilim ve kartografya tarihi konusuyla uğraştığımı bilen birçok okuyucu benim bu husustaki görüşümü sordu. Bu konuyu özel bir araştırmaya tabi tutmadığım dönemlerde ben de Piri Reis’in bize Kristof Kolomb’un kaybolan haritasını ulaştırdığına inanıyordum. Gavin Menzis’in kitabını okuduktan sonra bu konuyu ciddi bir şekilde araştırmaya başladım. Nispeten uzun olan bu araştırmamın sonucu, “İslam’da Matematik Coğrafya, Kartografya ve Batıdaki Devamı” adlı, yakında çıkmasını planladığım kitabımın dördüncü cildinin bir kısmını teşkil ediyor. Bugün sizlere bu incelememin sonuçlarını bir özet halinde sunacağım. Bu araştırmanın 50 sayfa kadar tutan metnini Almanca ve İngilizce olarak yakında internet yoluyla geniş bir ilgili topluma iletmeye karar vermiş bulunuyorum.”Önce Menzis’in ileri sürdüğü görüşlerden sadece birkaçına değineceğim. Menzis’in ileri sürdüğü 1421 Çin ekspedisyonunun esası şudur: Bazı Çinli hükümdarlar, 1405 – 1433 yılları arasında birkaç donanma hazırlayarak, Hint Okyanusu’na kıyısı bulunan devletlerle, ya diplomatik ilişkiler kurmak ya da haraç almak maksadıyla seferler düzenlemişlerdir. Bu seferlerin safhaları, ayrıntıları ve sonuçları Çin kaynaklarında titizlikle kaydedilmiştir, hatta devrin Farsça kaynaklarında da izlerine rastlanmaktadır.

 

Daha da önemlisi şudur ki, Çinlilerin bu teşebbüslerine dair günümüze ulaşan en eski 3 kitapçık, seferlere katılanlar tarafından yazılmış bulunuyor. Bu yazarlardan biri de Man Huan adlı Arapça bilen bir Müslümandır. Huan’ın yazdığı kitap Okyanus Sahillerinin Tam Araştırması adını taşıyor. Sinoloji, 19. yüzyılın ikinci yarısından beri bu seyahat bilgileri üzerinde çalışıyor. Ortaya çıkan araştırmalar Çin donanmalarının Hint Okyanusu’nda ve çevresinde 36 ülkeye uğradıklarını, güneyde Borneo ve Timor adalarına, güneybatıda Malindi’ye kadar vardıklarını, bununla birlikte Avustralya ve Madagaskar’ın adının geçmediğini göstermektedir. Seyahatnamelerin hiçbirinde harita bulunmamaktadır. Yalnız 17. yüzyılın ortalarında bir Çinli tarihçinin 3 seyahatnamenin verdiği bilgiye dayanarak yaptığı şematik bir harita günümüze kadar ulaşmış bulunuyor. Altını çizmek gerekirse, ne bu seyahatnamelerde, ne şematik haritada, ne de diğer Çin kaynaklarında donanmanın Hint Okyanusu’nun ötesine geçtiğine dair hiç bir bilgiye rastlanmamaktadır. Onların uğradıkları yerlerin krokisi şöylece verilebilir. (Şekil 1)

Şekil 1: Çin donanmalarının 1405- 1433 yıllarında yaptıkları seferlerin çizelgesi

Çin donanmaları Atlas Okyanusu’na geçebilirlerdi. Zira bu geçiş yolu çok eskiden beri biliniyordu. Basra şehri yakınlarında yapılan dikişli (çivili değil) gemiler daha 9. yüzyılda Fas’ın Massa limanı ile Çin arasında ticaret seferleri yapıyorlardı. Daha İslamın ilk yüzyılında Çin’in Kanton şehrinde bir Müslüman mahallesi vardı. Yine aynı yüzyılda Madagaskar adasında bir çok Müslüman yaşıyordu. Buna rağmen, Atlas Okyanusu’na geçmek Çin donanmasının hedefi ve görevinin dışında kalıyordu.

https://insanveevren.files.wordpress.com/2011/05/duyaharita2.jpg?w=200
Şekil 2: Müslümanların mağrib ile Çin arasındaki, 9. yüzyıldan beri ticaret yolları
 
Bütün bu husustaki açıklığa rağmen, İngiliz yazar Menzis donanmaların 1421 yılında, Hint Okyanusu’nun, mükemmel haritasını yaptıktan sonra Atlas Okyanusu’na açıldıklarını, bütün okyanusu güneyden kuzeye kadar Grönland dahil arş ınladıklarını, enlem ve boylam derecelerini ölçtüklerini, bu arada Batıya yönelip Amerika’yı keşfettiklerini, bütün bu bölgelerin haritalarını yaptıktan sonra Kuzey okyanus üzerinden, Asya sahillerinin mükemmel haritalarını yaparak 1423 yılında Çin’e döndüklerini ileri sürüyor. Menzis, başka gerekli şartların dışında yüzlerce yıllık bir zaman isteyen böyle bir başarının ancak Çin donanması gibi insan ve gemi sayısı bakımından yüksek kapasiteye sahip bir donanma tarafından gerçekleştirilebileceğini ileri sürmekle, Çinlilere adeta insan üstü bir kabiliyet ve çalışkanlık atfederek konunun aydınlatılabileceğine inanıyor.
Menzis’i bu inanca götüren sebeplerin başında 15. yüzyıl sonu ve 16.yüzyıl başlarında coğrafya tarihinde karşılaşılan 3 büyük harita gelmektedir. Biri Vasco da Gama’nın ilk seferinden döner dönmez Avrupa’da ortaya çıkan Afrika haritasıdır (Şekil 3). Menzis, haklı olarak bu mükemmel haritanın belirttiği Afrika’nın, özellikle doğu sahillerinin hangi kültür dünyası tarafından başarılabildiğini tekrar tekrar soruyor. Bunun herşeyden önce gerçek boylam derecesi ölçme bilgisini gerektirdiğini, bu bilginin Avrupalılarda ve Müslümanlarda bulunmadığını, buna ancak Çinliler’in sahip olduğunu ileri sürüyor.
 
Şekil 3: Cantino’nun Afrika haritası (1502)

Menzis böylece haritacılık tarihçiliğinin çok zayıf taraflarından birine değiniyor. Bu, yerinde sürdürülen yüksek matematik coğrafya bilgisine dayanan şaheser haritayı harita tarihçileri Afrika sahillerinin sadece 2 veya 3 noktasına değinerek müslüman kılavuzlar sayesinde Hindistan’ın Kalikut şehrine gidip dönen Vasco da Gama’nın Portekiz’e getirdiği bilgilerle birkaç ayda yapıldığına inanıyorlar. Bu gecekondu düşüncesi maalesef bütün kartografya tarihçiliğine hakim. Menzis, bu haritanın Portekizlilerin işi olamayacağı yönündeki tepkisinde haklı, ama Çinlilerin boylam derecelerini ölçme yönündeki iddiası coğrafya, astronomi ve denizcilik tarihine aykırıdır. Çinliler 18. yüzyıla kadar ne astronomik boylam derecesi ile uğraşmışlar ve ne de astronomik olarak ölçülen boylam derecelerine dayanan bir harita yapmayı başarmışlardır.
Menzis’in, müslümanların (Arapların) Afrika haritasını yapanlar olamayacakları, çünkü onların da gerekli boylam derecelerini ölçemedikleri yönündeki iddiası tamamen yanlıştır. O, bu iddiasında kısmen coğrafya tarihinde kabul edilen bir gerçeği de bilmiyor.
Müslümanlar Yunanlılardan, Hintililerden ve İranlılardan öğrendikleri ay tutulmasına dayanarak boylam derecesini ölçme işini geliştirdiler. Onlar karşımıza 9. yüzyıldan beri ölçülen boylam derecelerini haritaya ilk defa tatbik eden bir kültür dünyasının mensupları olarak çıkıyorlar. Müslümanlar, herşeyden önce Yunanlıların öğrencileri olarak başladıkları matematik-coğrafya ve haritacılıkta 800 yıllık bir gelişmeyi gerçekleştirdi. Onlara 11. yüzyıldan itibaren katılmaya başlayan müslüman ve İspanya dışından Avrupalı öğrencileri, eski dünyanın haritasına 18. yüzyılda yeni yapıcı unsurlar katmaya, yanlışları düzeltmeye başladılar.
Sunuşumun bundan sonraki bölümünde konunun inandırıcı olması bakımından İslam kültür dünyasında boylam derecelerini ölçmede kullanılan metodlardan birine kısaca değineceğim. Hint Okyanusu’nda uzaklık ölçmede kullanılan metodlar:

Müslüman denizcilerin Hint Okyanusu’ndaki uzaklık ölçme metodları
1. Meridyen dairelerine paralel uzaklıkların ölçümü,
2. Meridyen dairelerinden 90 dereceden az eğimli uzaklıkların ölçümü,
3. Ekvator çizgisine paralel uzaklıların ölçümü.

Bu metodlardan birincisi açık denizlerde enlem, üçüncüsü boylam derecelerini bulma yöntemiydi. Müslüman denizcilerin bu metodlarla elde ettikleri yüzlerce uzaklık değerleri bugünkülerden hemen hemen hiç farklı değildir. Onların bize ulaştırdığı Ekvatorun Afrika ile Sumatra arasındaki uzaklığı bugünkü değerden sadece birkaç kilometre farklıdır. (Şekil: 5)

https://insanveevren.files.wordpress.com/2011/05/cizim2.jpg?w=200
Şekil 5: Müslüman denizcilerin Afrika ve Sumatra arasındaki uzaklık ölçüleri

Bu gerekli açıklamadan sonra şuna işaret etmek isterim ki, ne Vasco da Gama, ne de diğer Portekizli gemiciler, birkaç Kızıldeniz krokisi bir yana, Hint Okyanusu’nun, Afrika’nın haritasını yaptıklarını veya haritanın yapılması için Portekiz’e materyal taşıdıklarını iddia ettiler.
Tam aksine, onlar Arap denizcilerin elinden bu haritaları aldıklarını açıklamaktan kaçınmadılar. Vasco da Gama, ilk Hindistan seferine Arap haritaları ile pusulasız olarak çıkmıştı. Afrika’nın Malindi limanında müslüman denizcilerin elinde gördüğü enlem-boylam dairelerini taşıyan çok gelişmiş haritayı, ilk defa karşılaştığı pusulaları, hareket halindeki gemide enlem derecesini ölçmek için kullanılan özel aleti ve gemilerin büyüklüklerini hayranlıkla anlatır.

Menzis’in görüşünü desteklemek için kullandığı ve Çin donanmasının yaptığına inandığı haritalardan biri de, 1507’de Alman Waldseemüller tarafından yapılmış olanıdır. (Şekil 6)
 
Şekil 6: Waldseemüllerin (1507) haritası
 
Bu haritada oldukça doğru bir şekilde ada ve nehirleri ile birlikte ortaya çıkan Kuzey Asya’yı gözönüne alan Menzis soruyor: “Eğer Çinliler değilse başka kim bu büyük bölgenin sahillerini ölçmüş olabilir? Eğer Çin donanması oraya uğramamış olsaydı, Avrupalıların daha 300 yıl sonra tanıyabildikleri bu bölgenin böyle bir haritası nasıl ortaya çıkabilirdi?”
Menzis bu sorusunda haklı. Ama cevabı gerçeğe dayanmıyor. Coğrafya tarihçileri bu noktayı hiç gözönüne almadılar. Hakim düşünceye göre dünya haritasında Yunanlılardan sonra görülen her yenilik Avrupalıların başarılarıdır. Bu soruya cevaben bazı haritaları sunmakla yetineceğim.
Önce Batlamyus’un adını taşıyan dünya haritası. (Şekil 7)
 
Şekil 7: Batlamyus’un dünya haritası

Okyanuslar kapalı denizler halinde karalar tarafından kuşatılıyor. Sonra 9. yüzyılın başlarında Abbasi Halifesi al-Ma’mun’un 70 kadar bilgine yaptırdığı dünya haritası, 1340 yılından kalan nüsha. (Şekil

https://insanveevren.files.wordpress.com/2011/05/19428.jpg?w=300
Şekil 8 : Halife al-Ma’mun’un dünya haritası

En önemli yenilik okyanusların karaları kuşatması ve Afrika’nın bir yarımada halindeki şeklidir. Abbasi bilginlerinin bu çalışmasından 320 yıl kadar sonra 1154 yılında tamamlanan al-İdrisi’nin dünya haritası.
(Şekil 10)

https://insanveevren.files.wordpress.com/2011/05/19430.jpg?w=300

Şekil 10: İdrisi haritası (1154)

Bu haritada bir hayli gelişmiş bir Kuzey ve Orta Asya ve 300 yıl kadar bir zaman süresinde dünya haritasında kazanılan gelişmeyle karşılaşıyoruz. Harita 18. yüzyılın başında Sibirya’da Bahadır Han’ın Tatar tarihi ile birlikte ortaya çıktı. Kartografya tarihinin en önemli vesikalarından biri olan bu harita maalesef gerektiği şekilde incelenmedi. Sibirya’nın sahilleri, Kuzey okyanusa dökülen nehirlerin, Orta Asya göllerinin enlem boylam dereceleri İslam kültür dünyasında Asya haritasının ne büyük bir gelişmeye kavuştuğunu gösteren paha biçilmez vesikalardan biridir. (Menzis bu haritayı bilseydi belki hükmünde daha dikkatli davranırdı.)

Bu açıklamanın ardından esas konumuza gelmek istiyorum.Daha 9. yüzyılın başlarında Ekvator’un uzunluğunu yüksek bilimsel metodlarla 40 bin km. kadar bulan Müslümanlar Avrupa ile Asya arasındaki okyanusun 180 derece olduğuna ve aşılmasının imkansızlığına inanıyorlardı. Bu korkunun tahminen bir yüzyıl kadar sonra kaybolduğu görülüyor. 11. yüzyılın başında büyük bilgin al-Biruni, karaların bir okyanus tarafından kuşatıldığını, okyanusun Batı ile Doğuyu birbirinden, yahut bir arada bulunması mümkün olan kara kütlesinden veya insanların yaşamakta olduğu bir adadan ayırdığını söyler. 10. yüzyılın ilk yarısında yaşayan al-Mas’udi bize ulaşan kitaplarından birinde, Mır’at az-Zaman adlı kitabında okyanustan çok sefer Batıya yönelip hayatlarını tehlikeye sokanlardan etraflıca bahsettiğini belirterek bir bilgiyi tekrarlıyor: “Bunların arasında Haihas adlı Kurtubalı, bir grup insanla birlikte hazırladıkları gemilerle okyanusa açılmış, bir zaman sonra büyük ganimetlerle dönmüşler. Başkalarına dönmek nasip olmamış. Bu Endülüs’te bilinen bir şeydir” diyor.

Bu tip teşebbüslerin manası daha sonra coğrafyacı al-İdrisi’nin 1154 yılında verdiği bir bilgiyle daha açık anlaşılıyor. Onun verdiği bilgilerden, bu gibi teşebbüslerle okyanusun karşı taraftaki sahiline yahut okyanusta bulunan kara parçalarına ulaşmak hedefinin bulunduğu anlaşılıyor. Al-İdrisi, kendi zamanında çok ünlü olmuş bir ailenin sekiz ferdinden ibaret gemiciler grubunun okyanusu geçmek için Batıya açıl dıklarını yazıyor. Lizbon’da Darb al-mağrurin yani “okyanus maceracılarının sokağı” diye bir yerin bulun-duğunu bildiriyor.

Bu gibi teşebbüslerin İslam dünyasının batısında bir hayli yayılmış bulunduğu anlaşılıyor. Mesela Kuzey Batı sahilinden, Mali’den yapılan 2 teşebbüsü öğreniyoruz. Ansiklopedist Ibn Fadlallah al-Umari, 1312 yılında Sultan Muhammed Abu Bakr’in büyük bir filoyu “okyanusun diğer tarafına ulaşmak” için seferber ettiğini, gemilerin yolda büyük bir fırtınaya tutulup battıklarını, ancak birinin kurtulup geri döndüğünü, bunun üzerine sultanın kendisinin çok daha büyük bir filo ile aynı amaçla okyanusa açıldığını ve geri dönmediklerini yazıyor. Bunlar bize tesadüfen ulaşan bilgiler. Daha ne kadar çok girişimde bulunulduğunu ve sonuçlarını bilemiyoruz.

Bunun üzerine okyanustaki büyük kara kütlesine, yani beşinci kıtaya Kristof Kolomb’dan önce ulaşıldığına dair izleri haritalara dayanarak göstermeye çalışacağım. İslam kültür dünyasında yapılan birçok harita gibi bu yönde de yapılan haritalar kaybolmuş, ancak bir kısmı İtalyanca, İspanyolca ve Portekizce adaptasyonlar ile bize ulaşmış bulunuyor. Bunun yanısıra aynı dillerde yazılmış kaynaklar da önemli bilgiler veriyor. Mesela 16. yüzyılın ilk yarısında yaşayan Portekizli tarihçi Galvao, Keşifler Tarihi adlı kitabında kralın en büyük oğlu Prens Don Pedro’nun Avrupa ve Kudüs’e yaptığı seyahatten 1428 yılında dönüşünde beraberinde bir de dünya haritası getirdiğini, bu haritanın Ümit Burnu’nu ve sonradan “Macellan Boğazı” diye adlandırılan deniz geçidini belirttiğini yazıyor. Ma c ellan Boğazı ile ilgili diğer bir bilgiyi Macellan’ın seferine katılan ve bu seferin tarihini yazan Antonio Pigafetti bize veriyor ve Ma c ellan’ın seferinde 1507’den önce yapılmış bir haritanın kullanıldığını ve bu haritada sonradan onun adını taşıyan boğazın gösterildiğini yazıyor.

Bu yönde en önemli bilgileri bize Kolomb’un genç çağdaşı ve Historia de las Indias adlı seyahatin tarihine ilişkin eseri yazan Las Casas veriyor. Babası Kolomb’un seferlerine katılmış olan bu ünlü tarihçi, kitabında her fırsatta Kolomb’un elinde eski bir haritanın bulunduğunu tekrarlıyor. Bu haritanın sonradan kendi eline geçtiğini, esasında Kolomb’a, Floransalı Toscanelli tarafından gönderildiğini açıklıyor. Çok ilginç bilgilerden birinde Kolomb’un diğer kaptanlarla hep bu haritaya dayandıklarını, bir ara bu haritayı birkaç ada öteye giden kaptan Alonzo Pinzon’un beraberinde götürdüğünü, Kolomb’un sonraki rotayı planlamak için haritayı geri göndermesi için ona haber gönderdiğini, harita geri geldikten sonra Kolomb’un diğer gemicilerle birlikte pozisyon tespiti yaptığını kaydediyor.

Las Casas bu haritada (yanlışlıkla) Hindistan sahili (zannedilen) yerin ve adaların bulunduğunu da açıklıyor. Bütün bu ve başka bilgiler hiçbir süpheye yer bırakmadan gösteriyor ki Kolomb oldukça ayrıntılı bir haritayla bilinen bir ülkeye ulaşmak amacı ile yola çıkmıştır. Bazı bilgiler de, bu amacın yeni bir yer keşfetmek değil de bilinen yerlerden altın, kıymetli taşlar ve baharat getirmek olduğunu gösteriyor. Piri Reis, haritasına eklediği bir notta Kolomb’un eline geçen bir kitapla yola koyulduğunu yazıyor. Şimdi temel problem şu sorunun cevabına dayanıyor: Kolomb’un ve Portekizlilerin eline geçen haritalar hangi kültür dünyasının eseriydi? Bu sorunun cevabı için bazı haritalara göz atacağım.

1457 yılında Portekiz Kralı’nın arzusu üzerine İtalya’da, Fra Mauro yani Arap Papaz adlı biri dünya haritası yapmıştı. (Şekil 13)
 
Şekil 13: Fra Mauro haritası (1457)
 
Bu haritanın İslam dünyasındaki örneklere dayandığını ispatlayabilmek meselesini bir tarafa bırakırsak kenarındaki bir açıklama bizim için çok önemli: “1420 yıllarında bir gemi Hint Okyanusu’ndan erkek-kadın adalarına ulaşmak amacı ile Kap Diyab (Kurtlar Burnu) yani Ümit Burnuna oradan da karanlık okyanustaki Yeşil Adalara uğrayarak 40 günlük ve 2000 millik Batıya yönelen bir yoldan sonra 70 günde Ümit Burnuna geri dönmüş.”
Bu açıklamadan şimdi Amerika’ya Ümit Burnu’ndan gidilen yolun 1420’den önce bilindiği anlaşılıyor.Bunu 1500 yılında Kolomb’un ilk 3 seferinde gemilerden birine kaptanlık yapan Juan de la Cosa’nın haritası ile takip edeceğim: (Şekil 15)
Şekil 15: Juan de la Cosa haritası (1500)
 
Bunu bilgisayar kullanarak modern harita ile karşılaştırırsak (Şekil 16), Batı Afrika ile Kuzeydoğu Brezilya sahillerinin hemen hemen gerçeğe çok yakın olduklarını, Küba, Haiti, Jamaika, Puerto Rico ve Bahama Adalarının şekillerinin ve coğrafi konumlarının gerçeğe oldukça yakın olduklarını görüyoruz.
 
Şekil 16: Juan de la Cosa haritası ile modern haritanın karşılaştırılması
 

Haritada Macellan Boğazı da görünüyor. Bu harita tek başına boylam derecelerini çok iyi ölçebilen bir kültür dünyasından gelen bir orjinalin İspanyolların elinde olduğunu gösteriyor. Güney Amerika, Portekizlilerin keşfinden önce bu haritada görülüyor. Bu harita ile Piri Reis’inki arasında çok büyük bir bağlantı kendini gösteriyor.
Bunu müteakip Vasco da Gama’nın, 1498’deki ilk Hindistan seferinden hemen sonra ortaya çıkan bir haritayı göstereceğim. Bu harita İtalyan Alberto Cantino’nun adını taşıyor.
Güney Amerika’nın bir kısmını da içine aldığından 1502 yılı civarında yapıldığı tahmin ediliyor. Ben bu haritanın orjinalinin daha eski olduğuna inanıyorum. Avrupa’da birden bire ortaya çıkan mükemmel Afrika haritasının İslam kültür dünyasından geldiğini burada ispata kalkışmayacağım. Konumuz açısından Afrika ile Güney Amerika arasındaki uzunluk ve bölge sahillerinin gerçeğe çok yakın bulunması önemlidir. Bu ancak boylam derecelerini çok iyi bilen bir ortamdan beklenebilir.

Şimdi bir Java dilinde yazılmış bir haritaya geçeceğim.

Portekizliler 1511 yılında Malezya’yı ele geçirdiklerinde bir gemide bir atlas buldular. Atlasın 26 haritasını Malezya dilinden Portekizce’ye çevirerek krala gönderdiler. Gönderen kral yardımcısı ve donanma komutanı Albuquerque, yazdığı mektupta bu atlasın önemini ve ona hayran olduğunu uzun uzun dile getirmeye çalışıyor. Bu İslam dünyasında haritacılığın ulaştığı en yüksek safhalardan birini gösteren atlasın kartografya tarihindeki yeri çok önemli bir konu. Burada sadece onun Brezilya sahillerine ait olan kısmını ele alacağım. Bu harita Brezilya sahilinin Ekvator’un güneyinde 6’ncı derece ile 27’nci derece arasında kalan kısmını gösteriyor. Sahilin Kuzeydoğudan Güneybatıya doğru eğimi yaklaşık 15 derece. Bu haritanın boylam derecesindeki doğruluk o zaman karşısında bir Afrika kıtası veya bilinen bir ada gibi bir referans noktası olmadığı için ancak modern harita ile karşılaştırmak suretiyle elde edilebiliyor. Böyle bir karşılaştırma, başarı oranının bir hayli yüksek olduğunu gösteriyor.

Son olarak, Piri Reis’in haritasına değinmek istiyorum. (Şekil 20)
 
 
Şekil 20: Piri Reis haritası (1513)
 
Bu çok tanınan ve bilhassa Türkleri ilgilendiren bir harita. Onu başlı başına bir konferans konusu yapmak isterdim. Burada konumuz için önemli olan sonuçla yetineceğim. Bunun, bilgisayar yardımı ile modern bir harita ile karşılaştırdığımızda (Şekil 21), Güney Amerika sahillerinin hemen hemen çok iyi, kısmen içerilere doğru nispeten iyi çizildiğini, Afrika ile aradaki boylam derecelerinin, Avrupa kartoğrafyacılığında ancak 18. ve 19. yüzyılda mümkün olan bir doğruluğa ulaştıklarını görüyoruz.
 
 
Şekil 21: Piri Reis haritasının modern harita ile karşılaştırılması
 
Bunun 15. ve 16. yüzyılda İslam dünyası Hint Okyanusu navigasyonunda ulaşılan yüksek metodlardan başka hiç bir kültür dünyasında sağlanması imkanı yoktu. Bu ilinti ile şunu hatırlatmak isterim ki, Kolomb’un Amerika kıyılarına doğru bazı enlem ve boylam derecelerini ölçtüğü iddia edilir. Bu değerler 22 derece ile 40 derece kadar hatalı, daha doğrusu ölçüden ziyade hayal ürünüdür.1933 yılında Piri Reis’in haritasını çok ciddi bir araştırmaya tabi tutan Alman bilgini Paul Kahle, bu haritanın enlem ve boylam dereceleri bulunan bir orijinale dayanmış olması gerektiği sonucuna varmış, bu orijinalin Kolomb’a, Floransa’dan, 1474 yılında, Paolo Toscanelli tarafından gönderildiğine inanmıştı. Ama orijinalin nasıl ve nerede ortaya çıktığı sorusunu bir tarafa bırakmıştı. Matematik, coğrafya ve kartografya tarihçiliğinin o günkü durumu, bu sorunun cevabını imkansız kılıyordu. Şu noktayı da belirtmek gerekir ki, Kahle sadece Orta Amerika kısmının Kolomb vasıtasıyla Piri Reis’e ulaştığına, Güney Amerika kısmının Piri Reis tarafından Portekizlilerin haritalarına dayanarak eklendiğine inanıyordu. Kahle’nin çalışması sonucu, sonraki araştırmalarda Kolomb’un eklerini taşıyan haritanın, 1501 yılında, Kemal Reis tarafından zaptedilen İspanyol gemisinde ele geçirilen esirler arasında Kolomb’un 3 seferine katılan birinden alındığı inancı yaygındır. Piri Reis, sadece amcası Kemal’in, Kolomb’un 3 seferine katılan bir esiri olduğunu söylüyor, ondan bazı şeyler anlatıyor ve “o haritadaki bu kıyılar ve adalar Kolomb’un haritasından alınmıştır” diyor.Benim anlayışıma göre, Piri Reis’in eline İtalyanlara İslam kültür dünyasından ulaşan Arapça bir haritanın Kolomb’un bazı ekler taşıyan enlem boylam çizgileri gösterilmiş bir İtalyanca nüshası, herhangi bir şekilde ulaşmıştır. Muhtemelen bu haritanın başka nüshaları da yaygındı. Bu harita İspanyol tahtının devamlı ısrarı üzerine Kolomb’un 3. seferinden sonra kardeşine yaptırıp saraya sunduğu basit haritadan çok farklıdır. (Şekil 22)
 
Şekil 22: Kolomb’un Haritası (1501)

Tamamen yanlış çizilmiş Küba haritası, büyük bir ihtimalle Kolomb ve arkadaşlarına aittir. Haritanın güneyindeki kara parçasının İtalyanlara ulaşan Arapça orjinalde bulunmuş olması tahmin olunabilir. İslam dünyasını dolaşan bir misyoner Guillaurme Adam, gemici tacirlerin Afrika’nın güneyinde 54 dereceye kadar indiklerini anlatıyor. Italyan coğrafyacı Livio Sanuto da, 1588 yılında yazdığı kitabında, Arapların Mozambik’ten Ümit Burnu’nu aşarak Güney Kutbuna uzandıklarını kaydediyor.

Şimdi sunduklarımı özetliyorum:

İnsanların sonradan Amerika diye adlandırılan kıtaya ulaşmaları 3 aşamada oldu:
1. İnsanlar eski dünyadan başlangıcı bilinmeyen bir çağdan beri zaman zaman tesadüflerle okyanusun içindeki büyük kara parçasına ulaştılar. Bu günümüzde kabul edilen bir gerçek.
2. Müslümanlar en geç 10. yüzyılın ilk yarısından itibaren İberik yarımadasından ve Batı Afrika sahillerinden sayısını bilemeyeceğimiz defalar okyanusun karşı sahiline batıya yelkenleyerek ulaşmaya çalıştılar. Onlar aynı sahillere Afrika’nın güneyinden 9. yüzyıldan beri ulaşabiliyorlardı. Müslümanların, okyanustan batıya doğru yaptıkları teşebbüslerinde bizim için bilinmeyen bir tarihten itibaren, ama en geç 15. yüzyılın başında, büyük kara parçasına ulaşmış ve dönmüş olmaları ve bunu çok defa tekrar etmiş olmaları lazım. Onlar, 9. yüzyıldan itibaren matematik, coğrafya ve kartografyayı, geçen 800 yıl boyunca geliştiren bir kültür dünyasının mensupları olarak, Batı Atlantiğin ve sahillerinin büyük bir kısmının haritalarını yaptılar. 16. yüzyıldan itibaren bilimlerin diğer dallarında olduğu gibi onların bu alanlarda da lider konumlarını kaybetmeleri ve yerlerini başkalarına bırakmaları tarihi bir kader olmuştur.
3. Nasıl Bartolomeo Diaz ve Vasco da Gama, müslümanların haritaları ile Ümit Burnu’na ve Hint Okyanusu’na yönelmiş idilerse, Kolomb ve Portekizli gemiciler, bu arada Macellan, Amerika’ya ellerine geçen İslam dünyasının haritalarıyla ulaştılar. Ne eski Portekizliler ne de İspanyollar bu gerçeği saklıyorlardı. Onlar Müslüman öncülerinden üstlendikleri işi büyük bir çalışkanlık ve gayretle geliştirdiler. Yeni bir kıtanın varlığının insanlığın bilgisine sunulmasını onlara borçluyuz

http://www.fatih-alparslan34.tr.gg









 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol